Olayın Delilinin Bir Tanığın Açıklamalarından İbaret Olması
Ceza muhakemesinde; “doğrudan olayla ilgili beş duyusuyla edindiği izlenimleri veya dolaylı olarak olayla ilgili edindiği izlenimleri anlatması” şeklinde tanımlanabilecek tanık beyanı kavramı, özellikle olayın delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret olduğu durumlarda ayrı önem arz etmektedir. “Duruşmada okunmayacak belgeler” başlıklı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.210/1’de; “Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez.” düzenlemesine yer verilerek, olayın delilinin bir tanığın beyanlarına dayandırılması durumunda, bu tanığın duruşmada, yani ceza muhakemesinin kovuşturma aşamasında mutlaka dinlenmesi gerektiği, tanığın daha önce, yani soruşturma sırasında alınan ifadesine ilişkin tutanağın veya yazılı bir açıklamasının duruşmada okunmasının yeterli olmayacağı, dolayısıyla olayın delili tek görgü tanığının beyanlarından ibaretse, bu tanığın kovuşturma aşamasında yapılabilen duruşmada dinlenmemesinin açıkça hukuka aykırılık oluşturacağı ortaya koyulmuştur.
Kanunun açık hükmü dikkate alındığında; olaya ilişkin bir tanığın beyanının varlığı halinde, bu beyan mutlaka duruşmada alınmak suretiyle duruşmaya dahil edilecektir[1]. Bu tanığın; duruşmadan önce yapılan dinlemesi sırasında düzenlenmiş tutanak veya yazılı açıklamasının okunulması, dinleme yerine geçmeyecektir. Hatta; olayın delilinin bir tanığın açıklaması olması halinde, yani örneğin sanık hakkında kurulacak mahkumiyet hükmü yalnızca bir tanığın beyanına dayandırılıyorsa, CMK m.211/1’deki istisnalar dikkate alınarak, bu tanığın önceki beyanlarının okunması ile yetinilmesi mümkün değildir[2].
Bu düzenleme gereğince Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 30.06.2016 tarihli, 2012/21799 E. ve 2016/2085 K. sayılı kararında; “olayın tek tanığı olan ve beyanı hükme esas alınan N. Ç.’ın sanık ve müdafiine soru sorma olanağı da tanınmak suretiyle CMK’nın 210. maddesinin 1. fıkrası uyarınca tanık olarak dinlenmesi, daha sonra tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,” ifadelerine yer verilerek, olayın delilinin bir görgü tanığının beyanlarına dayandırıldığı bir durumda, bu kişinin mutlaka duruşmada dinlenmesi gerektiği, bu yolla da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-d ile güvence altına alınan ve CMK m.201/1’de düzenlenen sanık ve müdafiine bu tanığa soru sorma hakkının tanınması gerektiği, aksi durumun eksik araştırma ile hüküm kurulması anlamına gelerek hükmü hukuka aykırı hale getireceği ortaya koyulmuştur.
Yine Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 02.06.2022 tarihli, 2022/1505 E. ve 2022/4317 K. sayılı kararında; “sanıkların yüklenen suçu kabul etmedikleri dikkate alınarak, dava konusu olayın görgüye dayalı ve esaslı bilgisi olan tek tanığı durumundaki S.P.’in duruşmada dinlenerek sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği halde, soruşturma aşamasındaki beyanının okunması ile yetinmek suretiyle yargılamanın sonuçlandırılmasını CMK’nın 210/1. maddesine aykırı olduğunun gözetilmemesi…” bozma gerekçesi yapılmıştır.
Tüm bunların yanı sıra; mahkeme tarafından olayın delili olarak yalnızca bir tanığın açıklamalarının görüldüğü bir durumda, CMK m.210/1’e aykırı olarak bu tanığın kovuşturma aşamasında duruşmada dinlenmemesi, yalnızca soruşturma aşamasında alınan beyanıyla yetinilmesi, ceza yargılamasının “yüzyüzelik/doğrudanlık” ilkesine de aykırı olacak olup, CMK m.217/1’de yer alan, “Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.” hükmüne de açıkça aykırılık teşkil edecektir. Bu hüküm iki konuyu emretmektedir. Bunlardan birincisi, delillerin mutlaka duruşmaya getirtilmesi ve duruşmada ortaya koyulmasıdır. Buna göre, Mahkeme bizzat temas etmediği ve bir delile dayanarak hüküm kuramaz. İkinci olarak da; delillerin duruşma süjeleri tarafından, yani iddia ve savunma makamları tarafından tartışılmasını sağlamaksızın, bu suretle delillerin kolektifliğini temin edilmeden bu delili hükmüne esas alamaz[3].
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24.09.2020 tarihli, 2017/10-523 E. ve 2020/373 K. sayılı kararında; “Bir kimse hakkında mahkumiyet kararı verilmeden önce tüm deliller duruşmada ortaya konulmalı, sanığa ve müdafisine bu delillere karşı etkin şekilde itiraz edebilme olanağı tanınmalıdır. Bu kapsamda sanığa ve müdafisine, aleyhine beyanda bulunan tanığın beyanına karşı itiraz etmek ve soru sormak için yeterli ve tam bir imkân tanınmalıdır. Tanığın taraflarca duruşmada sorgulanmasını sağlamak, devletin de görevidir. Sanık ve müdafisi tarafından sorgulanmasına imkan tanınmayan bir tanığın beyanına dayandırılan mahkûmiyet hükmü, tanık beyanının ispat gücünü, sorgulanabilirliği ve inandırıcılığı yönünden tartışmalı hale getireceğinden savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde görülecek ve AİHS'in 6. maddesi uyarınca adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturacaktır.” gerekçesine yer vererek, bu hususun önemine dikkat çekmiştir.
Netice olarak; “duruşmanın doğrudan doğruyalığı” ilkesi uyarınca olayın delilinin bir görgü tanığının beyanına dayandırılması halinde, bu kişinin mutlak suretle kovuşturma aşamasında duruşmada dinlenmesi gerekmekte olup, bu tanığın, sanığın sorgulanmasından önce alınan, yani sanığın sorgulanmadığı bir dönemde alınan önceki beyanı ile yetinilerek mahkumiyet kararı verilemez.
Belirtmeliyiz ki; yukarıda yer verilen tüm hukuki bilgiler ışığında çıkarılacak sonuç, CMK m.210/1’de yer alan kuralın, tanık beyanının tek belirleyici delil olacağı somut olaylarda mutlaka uygulanması, yani olayın delili bir tanığın söylediklerinden ibaret olduğu durumda, bu........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein