Söz ile eylem arasındaki makas açıldığında...
“Karanlığa küfredeceğine bir mum yak.”
—Konfüçyüs
Söz söylemenin kolaylığı ile harekete geçmenin güçlüğü arasındaki kıyas, eskiden beri bilinir ve ifade edilir. Söylem düzeyinde kalan düşüncelerin bir ağırlığı olsa da kişiye bedel ödetmesi ve onu sıkıntıya sokması az görülür. Bir eyleme geçildiğinde ise onun bütün sorumluluğu kişinin omuzlarında demektir. Modern dönemde, söz ile eylemin bu kadim eşitsizliğine bir de sözlerin ağırlığı ve bağlayıcılığındaki müthiş düşüş eşlik etmiştir. Siyasetten sanata, ahlaktan felsefeye, oradan gündelik hayata ve medyaya değin hemen hemen her alanda sarf edilen sözlerde; tutarlılık, geçerlilik, süreklilik, bilgiyle ve mantıkla uyumluluk gibi kaygılar pek az gözetilmektedir. Söz zemini bu kadar kaygan olunca, buradan sahici bir eylem çıkmamaktadır.
Konuşmanın hafif/kolay tabiatı bazen malumat taşıyıcılığının önünü açmaktadır. Sadece gündelik hayattaki dedikodular, birtakım basit konuşmalar değildir problemli olan. Entelektüel alanda da konuşanlar için söz ve eylem bütünlüğünden ne kadar bahsedilebilir? Tartışmalı bir konudur. Çünkü yol göstermek, öncülük etmek, aydınlatmak misyonlarını üstlenmiş insanların yani münevverlerin hayatın içinden uzaklaşıp teorik alana hapsolması ve düşünceyi bir egzersiz alanı olarak görmesi büyük bir problemdir. Çünkü ihtiyacımız olan,........
© Haksöz
visit website