menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"Şeytan İncili"ni ziyaret!

80 0
09.11.2025

Demir Özlü’nün “1989 Sait Faik Hikâye Aramağanı”nı kazanmış kitabı “Stockholm Öyküleri”nde yer alan “Stockholm’de Bir Öğle Vakti” hikayesi; “Ön yüzleri Rokoko Tarzı'ndan bozma yapılarıyla düzgün bir cadde. Kurşun rengi, koyu sarı, mat açık mavi yapı­lar. Ekim ayının yağmurlu bir günü. Sokaklar ıslak, biraz önce dinmiş yağmur. Bir süre sonra yeniden çiseleyebilir. Kentin, daracık, körfeze yakın, hafif bir yokuşla çıkılan es­ki, kibar mahallesi: Östermalm…” satırlarıyla başlar. Baba mı oğlu öğlen yemeğine götürüyor, oğul mu babayı, o kadar önemli değil, bir öğlen vakti şehrin bu kibar, zengin, ihtişamlı semtinde buluşmuşlar işte.

“Ön yüzleri Rokoko Tarzı’dan bozma, kurşun rengi, koyu sarı, mat açık mavi yapıların” sıralandığı aynı caddede yürüyoruz biz de. Demir Özlü’nün sürgünde yaşayan yazar kahramanı oğluyla yürümüştü aynı caddede; benim yanımda ise bu şehirde üniversite okuyan kızım ile ondan beş yaş küçük oğlum var. Ekimin son günleri. Yağmurlu bir gün, sokaklar ıslak, tıpkı hikayede olduğu gibi “biraz önce dinmişti yağmur”… Tekrar “çiseleyebilir”, bu yüzden, “hızlı yürüyelim baba” dedi kızım. Şehrin, “daracık, körfeze yakın, hafif bir yokuşla çıkılan es­ki, kibar mahallesi, Östermalm”de sakin, huzurlu Humlegården Parkı içinde bulunan Kraliyet Kütüphanesi’ne gidiyoruz. “İsveç Milli Kütüphanesi” adıyla matuf kütüphanede, yeni okuduğum Dan Brown’ın “Sırların Sırrı” romanında geçen, herkesin “Şeytan İncili” diye bildiği, gerçek adı “Codex Gigas” olan meşhur İncil var; onu göreceğiz biz de.

Yaklaşık beş asırdan beri, 1661’den günümüze kadar İsveç’te yayınlanmış ne kadar basılı materyal varsa bu kütüphanededir şimdi. Dünyanın en büyük kütüphanelerinden birisi olarak kabul edilir. 1870’lerde kütüphanede yöneticilik yapmış İsveç’in yetiştirdiği en önemli yazarlardan birisi olan August Strindberg bu kütüphaneyi, “Geçmiş nesillerin düşüncelerinin raflara dizildiği devasa bir beyin” olarak tanımlar. Kıymetini, Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde “savaş ganimeti” olarak ele geçirilen kitaplardan alır daha çok.

“1618 ile 1648 tarihleri arasında, Avrupa’da Katoliklerle Protestanlar arasında başlayıp tarihe ‘30 Yıl Savaşları’ olarak geçen, milyonlarca insanın öldüğü, şehirlerin yıkıldığı, kıta Avrupası’nda hayatın çöle döndüğü, dini anlaşmazlıkla başlayıp siyasi çıkar çatışmasına dönüşen, Avrupa haritasını yeniden çizdiren, diplomatik düzenini kökten değiştiren bu karmaşa döneminden en kârlı çıkan devletlerden birisi İsveç olmuştu” der tarihçiler. Savaş sırasında şehirleri fethedenler, yağma esnasında ganimet olarak yükte hafif pahada ağır hazineler ararlarken İsveçliler kütüphane arayışına çıkmışlar. Topraktan, paradan puldan çok kütüphanelere göz dikmişler. 1642’de Würzburg’taki piskoposluk kütüphanesine, 1642’de Olmütz kütüphanesine, 1648 de ise Prag’taki Kraliyet kütüphanesine “savaş ganimeti” olarak el koyup içindeki kıymetli kitap ve elyazmalarıyla birlikte memleketlerine götürmüşler.

Çocuklarla birlikte görmeye gittiğimiz ve Dan Brown’ın kitabında bir bölüm ayırdığı “Codex Gigas”, namı diğer “Şeytan İncili”ni İsveçliler, işte bu dönemde, Prag Kalesi’ndeki imparatorluk kütüphanesinden alıp Stockholm’e getirmişler.

Buraya gelirken yol boyunca kütüphanede göreceğimiz “Şeytan İncili”ni anlatmıştım çocuklara. Hakkında o kadar çok şey okumuştum ki… Ben de adına ilk defa Dan Brown’ın heyecanla başladığım ama ilerledikçe elime yapışan, “sırların sırrı” denilen bir şey varsa o “sır” nasıl olur da süpermarketlerde patates ve pırasayla birlikte satılır, satılıyorsa nasıl “sır” olabilir diye kendi kendime tuhaf sorular sorarak, çiğnediğim onca keçiboynuzundan bana kalan en önemli bilginin şu anda görmeye gittiğimiz “sır dolu kitap” olduğuna şükredip sonuna kadar okumaktan vazgeçmeyerek bitirdiğim kitabında duymuştum.

Brown’ın kahramanı Langdon, sıkıştığı bir anda sevgilisi Katherine’e, 16. asırda John Dee ve Edward Kelley tarafından geliştirilen, meleklerden alındığı söylenen gizemli bir dilin yazı sistemi olan “Enokyan” harfleriyle şifreli bir mesaj yollar. Kadın şifreyi çözer; CODEX GİGAS… Bu mesaj, “Prag’ın kalbindeki gizemli bir eseri, Şeytan İncili’ni işaret etmektedir! Kitabın o sırada Prag’ta bulunmasının da hikayesi var. Zira kitabı, bundan dört yüz sene evvel İsveçliler “savaş ganimeti” olarak Prag’tan götürmüşlerdi. O halde şimdi Prag’ta ne işi vardı?

Bugün dünya kültür hazinesinin en nadide parçalarından birisi olarak kabul edilen kitap, dört asırdan beri Çeklerin kalbinde bir yaradır. Kendi topraklarında yazılmış ve bugün paha biçilmez nadide bir eser hüviyetine kavuşmuş olan kitap neden evinde değildir? Yıllar yılı onu eve getirmek için İsveçlilerle görüşmeler yapmışlar. Sonunda, 2007 yılında bir anlaşmaya varmışlar. “Codex Gigas”, Eylül 2007'den Ocak 2008'e kadar Prag'a ödünç verildi ve Çek Milli Kütüphanesi'nde sergilendi. İsveçliler, önce Çeklerin kitabı geri vermemelerinden korktular. Ama kitap söz verildiği gibi aynı tarihte geri gönderilince, İsveçliler bir iyi niyet gösterisi olarak, bundan böyle her on yılda bir kitabın, özel vitrininden çıkartılmaması kaydıyla, altı aylığına Prag’ta sergilenmesine izin verdiler. Kahramanımız Langdon bu sergi zamanlarından birisinde Prag’ta........

© Habertürk