menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kubilay

18 11
21.12.2025

Mustafa Fehmi Kubilay...

1906 yılında Kozan’da doğdu. Girit göçmeni bir ailenin tek çocuğuydu.

Altı yaşındayken Aydın’a taşındılar. İlkokula burada başladı. 1919’daki Yunan işgali üzerine Antalya’ya göçtüler. Aynı yıl babası Hüseyin Efendi vefat etti. Ana-oğul zor günler yaşadılar. Geçim sıkıntısı dayanılmaz hale gelince bir terzinin yanına çırak olarak girdi. Aydın’daki ilkokul öğretmeni durumlarını öğrenince yardım elini uzattı. Onun desteğiyle Antalya Öğretmen Okuluna kayıt yaptırdı. İşgalin sona ermesinden sonra kaydını önce İzmir’e ardından Bursa Öğretmen Okuluna nakletti. 1926 yılında mezun olup Aydın’daki Gazi Paşa İlkokuluna öğretmen olarak atandı. Aynı okulda görev yapan meslektaşı Vedide Hanımla evlendi. Vedat ismini verdikleri bir çocukları oldu. Ne var ki evlilikleri uzun sürmedi. On dört ay sonra boşandılar.

Ayrılığın ardından annesi ve oğlunu İzmir Karşıyaka’ya yerleştirip kendisi de tayin istedi. Tayini şehir merkezine kırk kilometre mesafede bulunan Menemen ilçesindeki Zafer İlkokuluna çıktı. 1929 yılında yedek subay olarak askere gitti. Acemilik dönemini İstanbul Harbiye’de tamamladı. Ustalık kurası İzmir Kolordusuna bağlı 43. Piyade Alayına çıktı. Alay binası İzmir-Menemen yolunun solundaki tepeye yapılmış küçük bir kışlaydı. Kapısından bakınca Menemen ayaklar altına serilmiş görülürdü.

Kuranın buraya çıkmasından çok mutlu oldu. Menemen memleketi sayılırdı. Hem öğretmenlik yaptığı bir muhit olduğu için yabancılık çekmeyecek hem de annesi ve çocuğunu rahatça görebilecekti.

Öyle de oldu.

Hafta içi kışlada askerliğini yaptı, hafta sonları hiç aksatmadan annesinin ve küçük oğlunun yanına koştu.

Ta ki... Askerliğinin bitmesine dört ay kala yaşanan o meşum hadiseye kadar...

................

Takvimler 23 Aralık 1930’u gösteriyordu.

Günlerden Salıydı. İzmir’in ılıman iklimine rağmen soğuk ve rüzgârlı bir gündü...

Pazartesi akşamını Türk Ocağındaki arkadaşlarıyla geçirmiş, gece geç saatte kışlasına dönmüş, her gün olduğu gibi erkenden kalkıp sabah talimine hazırlanmaya başlamıştı.

Kışla binasının üst katında bulunan odasından henüz çıkmıştı ki, Alay Komutanı Yarbay Nihat Beyle karşılaştı.

Komutan, “Kubilay Efendi” dedi. “Karakol Komutanı aradı. Birkaç serseri Hükümet meydanında nümayişe başlamış. Yanına bir miktar erat alıp hadiseyle ilgilen!”

Kubilay, emirle birlikte hızla aşağıya indi. Bahçede talim için sıraya dizilmiş askerlerden bir mangayı peşine takıp dışarı çıktı. Kışla bayırından yıldırım gibi geçip kasabaya doğru koşmaya başladılar. Sabahın alaca ayazında tarlaları, narenciye bahçelerini geride bıraktılar. Dar ve dolambaçlı yolları aşıp meydana ulaştılar.

Menemen meydanı, çarşı dükkânlarının yan yana sıralandığı dört köşe küçük bir alandı.

Meydanın bir köşesinde belediye binası, karşısında Gazez Camii ve Hükümet Konağı vardı. Hükümet konağının altı küçük bir karakoldu. Diğer köşede bulunan tek katlı taş bina Evkaf Kahvehanesiydi. Onun karşısı da okul tarafına uzanan dar bir yola bakıyordu.

Saat 08.30 civarıydı.

Asteğmen Kubilay, kahvenin yanından meydana girdiğinde hayal bile edemeyeceği bir manzarayla karşılaştı. Meydanın ortasındaki telgraf direğinin yanına yeşil bir bayrak dikilmiş, hırpani kılıklı altı adam homurtuya benzeyen anlaşılmaz seslerle bayrağın etrafında dönüyorlardı. Kimi yerden aldığı toprağı etrafa savuruyor, kimi yıkılacakmış gibi sallanıyor, kimi yarım yamalak tekbir getiriyordu. Kimi “mehdi hazretleri sizi kurtaracak” diye bağırıyor, kimi de tüfeğini kalabalığın üzerinde doğrultmuş kendilerine eşlik etmeye çağırıyordu. Meydanın dört bir köşesi meraklı insanlarla çevrelenmişti.

Genç subayın ilk işi hükümet konağını gözlemek oldu. Karakolun meydana bakan kapısı kapalıydı. Günün her........

© Haber7