menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sezai Karakoç 'Dünya sistemi çöktü' demişti

7 1
19.11.2024

Soğuk Savaş bitince dünya sistemi de çöktü. Küreselleşme, yıkılan dünya sistemini kaba güçle ayakta tutma çabasına girdi, İslam milletini tehdit olarak gördü. 70 sene öncesine oranla mevcut durum daha da kritik. Hızlı hareket etmeliyiz.

Bundan 3 yıl önce bugün aramızdan ayrılan Sezai Karakoç, yaşamı ve mücadelesi ile insanlığın hakikat arayışında yeniden dirilişine çıkış yolu bulmak için geniş bir analiz yapar; yayımladığı eserlerinde insanlığın gidişatına son 3-4 yüzyıldır ağırlıklı olarak yön veren batı medeniyetine dair düşüncelerine de yer verir…

Sezai Karakoç’la en son 2021 yılı Kurban Bayramı'nda sohbet ettim. O sohbette dünya sisteminin yıkıldığını ve dünya güçlerinin çöken sistemi ayakta tutma çabaları içinde İslam milletine zulmettiğini anlattı.

ÇOCUK YÜREĞİNİN ATEŞ ALDIĞI ŞEHİR

Sezai Karakoç; Cumhuriyet'in ilan edilişinin 10. Yılında, 22 Ocak 1933’te Ergani’de doğdu. Babası Yasin Karakoç, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde çarpışırken Ruslara esir düşmüş bir gaziydi. Ticaretle uğraşan orta halli bir tüccardı. Dedesi Hüseyin Efendi de Plevne Savaşı’na katılmış, Gazi Osman Paşa’nın takdirini kazanmış bir gaziydi. Dolayısıyla yakın tarihi çok iyi biliyordu.

Sezai Karakoç, ilkokula 1938 yılında Ergani’de beş yaşındayken başladı. Çalışkanlığı, zekiliği ve çok kitap okumasıyla okulda fark ediliyordu. Bir Diyarbakır gezimde Karakoç’un doğup büyüdüğü Ergani’ye de gittim; oradaki evlerini ziyaret ettim, aile mezarlığına uğrayıp babası Yasin Karakoç’un mezarını ziyaret ettim. Mahalleyi gezdim, Hatıralar kitabında anlattığı dut ağaçları altında soluklandım, okuduğu okula da uğradım.
Tek parti döneminde dünyaya gelmiş, çocukluğu ve gençliği Milli Şef İsmet İnönü döneminde geçmişti. Parasız yatılı eğitim verdiği için ortaokulu Kahramanmaraş’ta, liseyi Gaziantep’te okumuştu. Kahramanmaraş, onun çocuk yüreğinin ateş aldığı yerdir nitekim Hatıralar’ında, “Sütçü İmam’ın, çarşaflı kadınlarımıza sarkıntılık etmek isteyen Fransız askerlerine ateş etmesinin birkaç çizgiyle canlandırılışı, kalede sallanan bayrağın hikâyesi, Maraş’ın kurtuluş hikâyesi, adeta her an canlı bir hatıra olarak, hüzün dolu gönlümüze bir avuç umut ve hareket tohumu saçan bir ilâhi lütuf rüzgârı oluyordu…” diye izah eder.

İSLAM İÇİMİZDE SAKLADIĞIMIZ BİR İNANÇTI

Tek parti yönetimi, din karşıtı bir eğitim politikası uyguluyordu. Dini kitapların okulda açıktan okunması riskliydi tıpkı namaz kılmanın olduğu gibi.. Hatıralar kitabını okurken, şu anısını anlatan satırların altını çizmiştim: “Mümkün olduğu kadar namazlarımı kılmaya çalışıyordum. Gizli gizli, köşe bucakta. Yakalandığım takdirde ne olacağı belli değildi durumumun…”

Ortaokul yıllarında Büyük Doğu okumaya başladı: “Bir arkadaşım, dayısında bulunan Büyük Doğu ciltlerini getirdi. Onları da gözden geçirdim. O güne kadar, İslâm, içimizde sakladığımız bir inanç idi. Kimselere pek açılamıyorduk. Yasak, mazlum ve mağdur bir düşünce gibiydi ruhumuzda. Ama işte, görmüştük. İstanbul’da çıkan bir dergide onu çağdaş üslupla savunan bir kalem vardı. İslâm’ın yükselen yeni, canlı sesiydi bu. Bu, benim için büyük bir mutluluk olmuştu. Çünkü: bir umut doğmuştu. Bütün sıkıntıları göğüsleyebilirdim.” diye anlatıyordu. Ortaokul ikinci sınıftayken, okulun duvar gazetesinde onun da yazıları çıkmaktaydı.

Karakoç, ailesinden ve çevresinden aldığı terbiye istikamet üzere yaşamaktadır. Bu bakımdan okulda din karşıtı bir hocayla ilgili olarak anlattığı şu olay, onun ruhuna oldukça ters gelmektedir: “… Hoca, bir gün, dersimiz boş geçerken sınıfımıza elinde bir kitap girdi. Arapça bilen Mardinli bir arkadaşımızı tahtaya kaldırarak o kitabı uzattı, ‘oku’ dedi. Arkadaş okumaya başladı. Kitap, mevlüd idi. Arkadaş, zevkle ve ahenkle okuyordu. Fakat, ben daha ilk beyitlerde bu mevlüdün özelliğini anladım. Arkadaşımız da bir müddet okuduktan sonra farkına vardı. Durdu. Öğretmen ‘okusana!’ diye ısrar etti, fakat arkadaş: ‘okumam’ dedi, ‘bu başka mevlüt’. Öğretmen, kızıp söylenerek kitabı alıp gitti. Sonradan duyduğumuza göre, mevlüd Amine Hatun yerine, Zübeyde Hatun vb. değişiklerle yeniden yazılmış. Bunu da Behçet Kemal Çağlar’ın yaptığını söylemişlerdi”. Mustafa Kemal için yazılan mevlidin söz konusu dizeleri şöyleydi: “Ol Zübeyde, Mustafâ’nın ânesi / Ol sedeften doğdu ol dürdânesi! / Gün gelip oldu Rızâ’dan hâmile / Vakt erişti hafta ve eyyâm ile”.

İslâm hassasiyeti taşıyan ve dolayısıyla genel anlamda beraber oldukları on kadar arkadaşı vardır. Onlarla birlikte ara sıra da olsa gizlice, cemaat halinde namaz kılmaktadırlar. Ancak namaz kılmak, o zamanın anlayışında affedilmez bir suçtur ve okuldan atılma nedenidir. Nitekim bir gün yatakhanede namaz kılarken hizmetli kadın........

© Haber7


Get it on Google Play