İstanbul Sözleşmesi gerçekten yaşatır mı?
Kadına şiddetin tarafında olmayı isteyecek bir akıl, ancak sorunlu ya da hasta bir akıl olabilir.
Zira son şiddet vakası da zaten böyle bir hasta akıl tarafından geldi.
Fakat bunu temele alan ve konuyu siyasi zeminde tartışanlar da çözüme değil, kavgaya destek veriyorlar.
Keşke “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyenler, gerçekten insanı ve onurunu yaşatmayı düşünüyor olsalardı.
Çok savunanlara kısa bir göz atınca ne demek istediğim çok net anlaşılacaktır.
Vekili, "Kadınlar ve çocuklar her yerde, erkek devlet şiddetinin hedefi hâlindeler. İyi bilinsin ki Ayşenur'un, İkbal'in katili sadece Semih Çelik değildir.” diyen DEM’e bakınca dağa kaçırılan, taciz ve tecavüze uğrayan kız çocukları ve onlar için bir kelime bile sarf etmeyen, “erotik sermaye”yi terör anlayışına payanda yapanlar geliyor aklıma.
CHP’ye bakınca; başkalarını hep taciz ve tecavüzle suçlayan ama adı taciz ve tecavüzlerden kurtulamayan ve bu konuda da asla bir iç hesaplaşmaya yanaşmayan, tek parti mirasına yaslanmış patiyi hatırlıyorum.
Sapkın derneklere bakınca da ortada savunulacak kadın ya da erkek bırakmak istemeyen; bırakın cinsiyet krizini, insanlık krizine dönüşme tehdidi taşıyan sürecin faillerini endişe ve kızgınlıkla hatırlıyorum bir baba olarak.
Gelelim şu “yaşatma” yalanına.
İstatistikler bu iddiaları doğrulamıyor.
Hatta sözleşmenin yürürlükte olduğu yıl, daha fazla kadın cinayete kurban gitmiş.
Zira bu sözleşme toplumun özellikle muhafazakâr kesimi tarafından oldukça mahzurlu olarak görülmüş ve sapkın eğilimlerin artmasına vesile olarak algılanmıştı.
“Cinsel yönelim”lerin ve yönelimlilerin de........
© Haber7
visit website