Bir pazar hikayesi yahut bir nazar
Tekaüden geçip giden hayatının herhangi bir sabahındaydı. Haftanın diğer günlerinden yegâne farkı pazara gidecek olmasıydı. Naftalin kokan dolabından, önce eskimez ceketini sonra paltosunu giydi. Bez torbasını ihtiramla katlayarak paltosunun cebine usulca yerleştirdi. Kapıyı açıp; hemen eşiğin önünde bekleyen, soğuktan katılaşmış, yeni görünmenin ne olduğunu unutmuş ayakkabılarını giydi. Son birkaç yıldır ayakkabı giymek bayağı zahmetli bir iş haline gelmişti. Tutmayan dizler, sızlayan sırt derken... Hurdaya çıkmaya ramak kaldı der dururdu kendi kendine... Kapıyı kilitleyip anahtarı cebine sokuştururken merdivenlere doğru yürüdü. Merdivenlerden inerken, ruhen kaybettiği irtifaya yaklaşıyor zannına kapılmadan edemezdi. Yine öyle hissetti... Apartmanın kapısından çıkana kadar, varlığını dahi sorgular bir noktaya sürüklendiğini, çıkış kapısında miskin miskin yatan sarman farketti. Ama umursamadı! Zira farkedilmemek bir parçası gibiydi on yıllardır.
Mahalle arasından, adımlarının ezbere bildiği tenha sokakları geçip ana caddeye çıktı. Bol gürültülü müziklerin yükseldiği sonradan görmelerin arabaları, zaten hay-huy ve karmaşayla bezenmiş caddeyi iyiden iyiye eziyete çeviriyordu. Yaklaşan yılbaşı için süslenmiş türedi vitrinlerin önünden ikrah getirerek geçti. Kaldırım boyunca gördüğü insanlar, hem çok tanıdık bildik hem de çok yabancı geldi. Misafirlik dürtüsüyle giderek sendeleyen bir yaşlı çınardı nihayet... Puslu bakan gözlerindeki burukluk; değer verdiği bütün mefhumlar tarafından ıskartaya çıkarılmış olmanın hararetindendi kuşkusuz...
Pazarın kurulu olduğu meydan göründüğünde, kalabalığın kesâfeti arttı. Sele kapılmış bir kütük misali pazarın içine sürükleniverdi. Pazarın kendine has gürültüsü, ritmini bulmuş olmanın yılışıklığı ile kulaklara taarruz etmekten geri kalmıyordu. Malını övmek adına gâh melodik gâh........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden