menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir 'ah' çeksem karşıki dağlar yıkılır!

161 0
26.11.2025

Böyle bir davanın kendini “Muhafazakâr Demokrat” diye tanımlayan bir parti tarafından açılmasını anlamış değilim.
28 Şubat’ta başörtüsü direnişinde birlikte direndiğimiz o başörtülülerin üyesi oldukları KADEM’in ne yapmak istediğini halen anlamış değilim. Ne günlere kaldık.
5 yıldır nezdimde ''iftira mahiyetindeki'' bir suçlama ile ilgili olarak yargılanıyordum ve sonuçta beraat kararı geldi.
5 yıl boyunca bana boykot uygulandı!
Ötekileştirildim! ''İstenmeyen adam'' ilan edildim!
Medyaları, yerel yönetimleri, Üniversiteleri, Vakıfları ve dernekleri ile bütün kapılar yüzümüze kapatıldı.
Aylar öncesinden konferans tarihleri almak isteyenler selam vermez oldular!
Telefonlarımıza çıkmaktan korktular! Aynı mekanlarda görünmekten bile çekindiler!
Topyekûn saldırdılar. Troller devreye sokuldu! Aşağıladılar!
Beni, kastetmediğim şeylerle suçladılar!
LGBT’lileri eleştirdiğim için Türkiye Gazeteciler Cemiyetinden attılar, bir sosyalist parti ve CHP’liler hakkımda birçok suç duyurusunda bulundular. Savcılık onları davaya dönüştürmedi.
ve 5 yılın sonunda KADEM, AK Parti Genel Merkezi ve 81 il teşkilatı ile hakkımda yapılan suç duyuruları sonucu açılan ceza davası beraatla sonuçlandı.
AK Parti Medyası ve troller hakkımda söylemediklerini bırakmadılar.
Böyle bir Media lincine bir de 28 Şubat’ta uğramıştım.
O zaman bu kampanyayı Uğur Dündar başlatmıştı.
Ama ilk defa 81 ilde birden hakkımda böyle bir dava açıldı.
Bu dava aslında 28 Şubat dönemindeki, Türkiye’de bir hukuk garabeti olarak hafızalara kazınan “312 General davası” kadar ilginç bir dava.
Şunu halen anlamış değilim, gerçekten böyle haksız-hukuksuz bir dava için neden, nasıl, niçin tek il başkanı bile hayır demedi.
Siyaset gözlerini görmez, kulaklarını duymaz, kalplerini hissetmez mi yaptı?
Basından neden hiç kimse “Ne oluyor, nereye gidiyoruz” demedi.
Alman yazar George Büchner, 'Danton'un Ölümü' adlı kitabında Danton'a şu sözleri söyletmiş; "İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer." demişti. Bu söz, "Devrim kendi çocuklarını yer" ifadesine evrildi. Ve bir hareket, geldiği noktada ''kendi evladını yiyen'' konumuna düşürüldü! Buna kim çanak tuttu?
O kadar üst düzey hukukçunun görev aldığı bir siyasi harekette, neden insiyatif alıp uyarı görevini yapmadı bu hukukçular?
Yaptılarsa neden dinlenmediler?
''Böyle bir dava olmaz, dünya da örneği yok, bu dava üst mahkemelerden illa döner'' gerçeğini neden görmediler?
Tüm dünyanın takip ettiği bu dava da kaybeden biz olmadık mı?
''Dilipak'a bunu yapanlar, bize ne yapmaz'' dedi bazıları ve köşelerine çekildiler!
LGBT, İstanbul Sözleşmesi vb konularında meydan boş bırakılmış olmadı mı?
Yoksa, o A Ke Pe'lilerin de amacı tam da bu muydu? Ak Parti fikrini ve fıkhını baskılamak?

27 Temmuz 2020........

© Haber Vakti