Aile S.O.S veriyor da!
Bize iyi şeyler yapma söz vermeden önce, yapılan, yapılmakta ve yapılacak olan yanlışları durdurun. Yanlışın neresinden dönülürse orası kârdır. Kovanın dibi delikse, o kova su tutmaz. “Def-i mazarrat celb-i menâfi’den evladır”.. Yoksa yaptığınız işin kimseye bir faydası olmayacak. Yapılan işler, dostlar alışverişte görsün kabilinden işler olacaktır. 6 ay bir güz gidersiniz de bu gidişle bir arpa boyu bile yol alamazsınız. Evet çok şey yapmış, çok para harcamış olacaksınız ama bu gidişle sonuç bu olacak. Mecelle kuralıdır: Def- mazarrat celb-i menafiden evladır.
UN WOMAN, bu statü, imtiyaz, ayırımcılıkla kayrılan bir kurum olarak orada dururken aile konusunda ne yaparsanız yapın bir adım bile ilerleyemezsiniz. Onlarda bu para ve imtiyazlar varken, bizim halimiz de bu iken, başka bir sonuç beklemek hayal olur. Önce dürüst olmak gerek. “İstanbul sözleşmesinden çekilme” iddiasının fiili ve hukuki bir karşılığı yoktur. Çekilme iddiası politik bir illüzyondur.
Bakın https://resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/03/20120320-16.htm ‘den girip bakabilirsiniz, 6284 sayılı, 8.3.2012 tarihinde yürürlüğe giren “Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun” hala yürürlükte. Bu kanunun “. Maddesinin 2. Fıkrası şöyle: Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur: a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır”. Bu Madde, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, Lanzarotte’yi de kapsamaktadır. Sözleşme, mana ve lafız, gaye olarak bu kanunun içinde mündemiç, tahtında müstetir’dir. Bu yasaya aykırı kanun hükmü olamaz, AYM’ye gider düzeltirsiniz. AYM’de de düzeltilmezse AİHM gidersiniz, BM İnsan Hakları Komisyonuna gidersiniz. Aile konusunda bu kadar hassas olduğunu söyleyenler önce kimliklerimize kazınan, alnımıza çalınan, “Biyolojik cinsiyet”i inkar eden, “toplumsal cinsiyet” kimliğini ifade eden GENDER tanımını kimliklerimizden silmelidirler. Evet aile can çekişiyor. KADEM gururla takdim eder: 2010’da % 34,2 olan kadın kamu çalışanı oranı 2020’ye gelindiğinde % 40,33’e ulaşmıştır. 2025’de durum daha da vahim. Çalışan kadınların çoğu evlenmiyor, evlenenler evliliklerini sürdüremiyor, Sürdürenlerin mutluluk katsayısı çok düşük, dahası bunlar çocuk istemiyorlar. Çocukları olanlar, çocukları ile yeteri kadar ilgilenmedikleri için de bedenen ve psikolojik olarak çok da sağlıklı değiller. Birileri TransHumanizm projesi ile, biyolojik insan neslini sonlandırmak istiyor. İnsan kafasına Chip takılınca, 5G, Starlink entegrasyonu ile nesnelerarası iletişim’in nesnesi olacak. Öldürülen sadece insan değil, insanlık da öldürüldü bu arada..
Hava, su, toprağın zehirlenmesi yetmedi, başımızda Chemtrails ile zehir boşaltıyorlar. Yediklerimiz, içtiklerimiz sağlıksız. Bitkiler, Hayvanların fıtratı ile oynandı, Hormon, tarımsal zehirler, geni ile oynanan hayvanlar, kısır tohumlar hepsi insan sağlığı için tehdit haline geldi. İnanılmaz bir kısırlık söz konusu. Erkeklerin de kadınların da hormonal dengeleri altüst oldu. Doğacak çocukların pek çoğu sağlıksız, hatta sakat doğacak bu........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden