menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

KESK'in Samsun mitingi ve tartışılması gerekenler: "Ankara'da heval, Samsun'da Mustafa Kemal"

10 0
28.11.2025

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) geçtiğimiz haftasonu Samsun merkezli bir Karadeniz bölge mitingi düzenledi. Karadeniz bölgesindeki 18 ilden katılımın sağlandığı miting son yıllara dair önemli bir fotoğrafı da gözler önüne serdi. Toplumsal muhalefetin "amiral gemilerinden" sayılan KESK'in "Karadeniz Bölge Mitingi" adı altında gerçekleştirdiği bu eylem açıkçası tartışmaya değer bir noktada. Burada hem KESK'in genel merkez yöneticileri hem de Samsun düzeyindeki yöneticileri şapkayı önlerine koymak zorundalar. Neden mi?

KESK gibi yapılar, eleştiri ve özeleştiri mekanizmalarının sağlıklı işlediği ve bu eleştirilerin "olumlu" sonuçlara evrildiği nadir sendikalardandır. Bunda KESK'in yıllardır süre gelen mücadele tarihi, sahiplendiği onurlu geçmiş, Türkiye demokrasi tarihine kattığı güç ve verdiği emeğin payı büyüktür. Bugün KESK'in (son yılları es geçiyorum) Türkiye memur hareketinin en dominant ve ilkeli kesimi olduğu gerçeğini kimse değiştiremez. Verdiği mücadele ile KESK'in duruşunun zekatı bile bir çok "sarı sendikanın" tarihini sahneden siler diyebiliriz. Diyebiliriz ancak son yıllarda KESK'in genelde, özelde ise yerelde yaptığı bir takım yanlışlar, "küçük olsun bizim olsun" diyen hiziplerinin eliyle geldiği nokta gerçekten üzücü bir hal aldı diyebiliriz. Eskiden KESK diyince, "ilkeli insanların sendikası" akla gelirken, bugün hiziplerin, kliklerin, kendinden olmayanı ötekileştirenlerin, eleştiriye tahammül edemeyenlerin, küçük olsun ama bizim olsun diyenlerin, özeleştiri gibi devrimci bir kültürü dahi işletemeyenlerin sendikası akla geliyor. Zaten son yıllardaki eylemliliklerdeki düşüş de bunun bir göstergesi. Sadece nicel bir düşüş değil nitelik anlamında da ciddi bir düşüş var. Bilgili, bilinçli üye profili günden güne düşmüşken, var olan üye yapısı kimi yerlerde "kafa kol" ilişkisi üzerinden, kimi yerlerde "mezhepçilik" üzerinden, kimi yerlerde "abi-abla-akraba" ilişkileri üzerinden yürüyor, dolayısıyla KESK'i diğer sendikalardan ayıran, "bilinçli üye" profili de ortadan kalkıyor. KESK üyesi demek, demokrasi mücadelesinin bilincinde olmak, sistem ile olan ilişkileri cevaplamış olmak, sistem içerisinde durması gerektiği yeri bilmek ve yaşamını da buna göre kurgulamak kısacası ilerici, devrimci bir yaşam biçimini ilke edinmek demekti. Bugün özelden gidecek olursak, yerel yöneticilerin "bizim olsun, az olsun" mantığı ile hareket etmeleri, grupçu/hizipçi tavırları, gençlere yol açmamaları, gençlerin örgütlülüğünden çekinmeleri (çünkü kendi kariyerleri tehlikeye girecek) politik ilişkiler değil kafa kol ilişkileri kurmaları KESK'in son mitinginde daha da ayyuka çıkmış ve koskoca ilerici bir örgüt kasaba siyasetçilerinin elinde, “zübükleşmiş” yöneticilerin vasatlığıyla bir bitişin fotoğrafını çekmiştir.

Şöyle düşünün, toplumun bu derece yoksullaştığı, adaletsizliğin her kesime sirayet ettiği, toplumun büyük bir baskı altında olduğu, kısacası işçisinden öğrencisine, ev kadınından emeklisine, memuruna kadar toplumun her kesiminin "iktidardan şikayetçi olduğu" bir dönemde, 18 ilin katıldığı bir miting yapıyorsunuz ve bırakın yoksul halk kesimlerini, kendi üyelerinizi hatta kendi il yöneticilerinizi dahi alana taşıyamıyorsunuz. Mitingde öyle kortejler gördüm ki, inanın üzüldüm... Koskoca sendikaların pankartları ardında toplasanız 8-10 kişi, gerçekten yazık... İlkeli, yaptığı işin sorumluğunda olan sendikacılar bence bu rezil mitingin ardından onurlu bir hareket ile istifayı bir seçenek olarak önlerine koyabilmeliler.

KESK, bir dönem memurun, öğrencilerin, gençlerin, demokrasi mücadelesi veren her kesimin "umudu" idi ama bugün siyasi çekişmelerin, kariyerist yöneticilerin elinde yok olmaya doğru giden, önümüzdeki dönemde ciddi ayrışma-tartışmaların olacağı bir yolda ilerlemektedir.

KESK'in yereldeki aktörlerinin sadece politik-bilinç durumları hasebiyle değil grup mantığı ile hareket eden ve ilkesiz siyaset yapanlar yüzünden de bir çok üyenin kaybedildiği bir gerçek. KESK'i bazı siyasi partilerin "arka bahçesi" yapmaktan öteye gitmeyen ve adeta KESK'in tüm nimetlerini "partileri" için kullananların olduğu, ayrıca "ahlaki" tartışmaların da uzun dönem gündemden düşmediği genel duruma bakıldığında, politikanın olmadığı yerde dedikodunun ürediğini, pisliğin etrafa saçıldığını, çürümenin başladığını görmemek için art niyetli olmak, o hiziplere biat etmek gerekir. İlkeli siyaset yapmayanların geldikleri hal ortada iken, bölge mitingi "kral çıplak" demeye yetmiştir bile. Tabi KESK içerisinde ilkeli siyasetten yana olan, duruş sergileyen, hem içeride hem dışarıda onurlu bir mücadele veren onlarca üye, yönetici var ve zaten bugüne kadar ayrışmadan, dövüşmeden buraya kadar gelinebildi ise bunun sebebi de bu kişilerdir. Gerisi, kariyerist, grupçu/hizipçi, halktan kopuk kesimlerdir. Onların da zaten “KESK” gibi bir dertleri yok. En büşük emelleri, seçimlerde ana muhalefet partisinden koltuk kapabilmek.

İlkesizliğin bir başka boyutu da aslında yerelde başka duruş sergileyip, genel merkezde başka davranılmasıdır. Çok sevdiğim bir dostumun sözü, KESK'in yerel manadaki ilkesizliğini özetlemiştir: "Ankara'da heval, Samsun'da Mustafa Kemal." İşte bu ilkesizlik, dengesizlik, hizipçilik üçgeninde son miting bize göstermiştir ki, KESK'in de temizlenmesi, silkinmesi, kendine gelmesi gerekmektedir. Tabi bu eleştirileri bir lütuf sayıp değerlendirme yaparlar mı yoksa arka bahçeleriyle birlikte saldırıya mı geçerler, bunu zaman gösterecek. KESK'i var eden onurlu, ilkeli, duruşu olan mücadelecilere selamla, saygıyla.

KESK gibi yapılar, eleştiri ve özeleştiri mekanizmalarının sağlıklı işlediği ve bu eleştirilerin "olumlu" sonuçlara evrildiği nadir sendikalardandır. Bunda KESK'in yıllardır süre gelen mücadele tarihi, sahiplendiği onurlu geçmiş, Türkiye demokrasi tarihine kattığı güç ve verdiği emeğin payı büyüktür. Bugün KESK'in (son yılları........

© Gazete Gerçek