menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

BU SİSTEM BİZİ HASTA ETMEK ZORUNDA

7 0
12.11.2025

Dünya Sağlık Örgütü anayasasında sağlık şöyle tanımlanmıştır: “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.” Peki bu tanıma göre gerçekten sağlıklı bireyler miyiz? Bir başkaca örnek ile devam edersek, 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nde, "Yaş, cins, ırk, din, siyasal inanç ve sosyo-ekonomik güç ayrıcalığı olmaksızın herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine kavuşması doğal hakkıdır” denilmektedir. Tüm dünyada kabul gören bu iki tanımlamaya göre normal koşullarda sağlıklı bireyler olduğumuzu iddia edebilir miyiz ya da sağlığa bildirgede değindiği gibi, "mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine" ulaştığımız söylenebilir mi?

Aslında günlük yaşamımız içerisinden bakarsak ve penceremizi genişletirsek ne demeye çalıştığımı daha net anlatabilirim gibi. Sabah kahvaltı yapmadan okula giden çocuklar, öğünsüz gününü geçiren öğrenciler, yemek hakkı bulunmayan işçiler, sanayide çalıştırılan çocuk işçiler, mevsimlik tarım işçileri vesaire... Listeyi uzatmak mümkün. Bunlar için toplumun dezavantajlı grupları diyebiliriz ama avantajlı kesimde de sağlıklı bir durum söz konusu değil aslında. Sabah kahvaltısına, öğlen yemeğine gayet kolay erişebilen memurlar, beyaz yakalılar belki fiziki bir açlığın pençesinde değil ama ruhsal hastalıklarla baş ediyor. İşyerinde mobbing, ayrımcılık, baskı, tehdit gibi kavramlar sağlıklı olma halini maalesef sağlayamıyor. Kısacası toplumun her kesimi sağlıksız durumda. Son 20 yılda herkesin çerez gibi tükettiği antidepresanlar bunun bir karşılığı. Ruhen de fiziken de sağlıklı bireyler değiliz aslında. Hasta olduğumuzda en iyi sağlık hizmetine ulaşmamız mümkün değil. İyi doktorların kamuyu terk ettiği, sağlık hizmetinin piyasanın insafına bırakıldığı bir sistemde "en iyi" hizmeti almak mümkün değil. Çünkü en iyi hizmeti, en çok parası olan almakta. İyi hekimler de zaten "iyi para veren" özel sağlık kurumlarına gitmekte. O zaman bildirgede bahsi geçen "en yüksek düzeyde" sağlık hizmeti alma maddesinin ayakları yere basmıyor demektir. Tabi bu durum sadece hekimlik hizmeti ile ilgili değil. En güzel odalar, en iyi yemekler, en güzel yataklar özel sağlık kurumlarında. Liberal sistemin geldiği ve eninde sonunda tıkanacağı bu "iyi" hal aslında bizleri günden güne hasta etmekte. Liberalizm en büyük sağlık sorunudur aslında.

Bu sistem bizleri hasta ediyor daha doğrusu hasta etmek zorunda; zorunda ki, bizler onların müşterisi olmaya devam edelim. Çünkü çok büyük bir ilaç sektörüyle, sağlık "hizmetleri" sektörüyle karşı karşıyayız. Örneğin geçtiğimiz günlerde sağlık bakanı ülkemizde milyonlarla ifade edilen MR, tomografi, röntgenin çekildiğini "gururla" anlatıyordu. Ya da bir başka özel sağlık kurumu x sayıda yaptığı ameliyat ile övünüyordu. Sağlıklı bir toplumda olması gereken bunun tam tersi değil midir? Demek ki toplumun hasta olmasını "önleyici" tedbirlerde sıkıntı var. Mesele hastayı tedavi etmek değil, hastalanmamayı sağlamaktır. Sağlığa nasıl baktığımız da bu noktada önemli. Piyasacı bir göz ile, medikalci bir yaklaşım ile sağlığa bakıyorsak ki günümüzde genel anlayış bu, yapılan ameliyat sayısıyla gurur duyulur. Asıl olması gereken hastalığı öncelemek, kişilerin sağlıklı bireyler olarak yaşamların devam etmelerini sağlamaktır. Bu ise ancak toplumcu bir bakış açısı ile olabilir. Piyasacı zihniyet sistemini "hasta etmek ve tedavi etmek" üzerine kurmuştur.

Sadece fiziki olarak değil ruhsal olarak da "sağlıklı" olmak durumundayız ancak gelinen noktada bu mümkün değildir. Ekonomik kaygıların, eğitim kaygısının, barınma sorununun, sağlıklı beslenme eksikliğinin, mobbinglerin, adaletsizliklerin olduğu bir toplumda........

© Gazete Gerçek