Artık 'adalet' istemiyoruz
Öyle çok cinayete, hak ihlaline, haksızlığa şahit olduk ki, artık güne birileri için "adalet" isteyerek başlıyoruz. Trajediler ülkesi olduk. Her günümüz bir diğerini aratır vaziyette. Tam duruluyor derken, bir olay oluyor ve gündemimiz değişiyor. Bu değişimde değişmeyen tek şey ise talep edilen "adalet" oluyor. Öyle ki, bir fotoğrfta "çocuklar ölmesin" diyen çocuklar, bir sonraki fotoğrafta "ölenlerden" oluyor. Ve sürekli bir "adalet" talebiyle günümüzü geçiriyoruz.
Mesela...
Rojin için adalet istiyoruz...
Gülistan için adalet istiyoruz...
Pınar için adalet istiyoruz...
Böcek ailesi için adalet istiyoruz...
Trafikte dayak yiyerek öldürülen Abdullah öğretmen için adalet istiyoruz...
Soma için adalet istiyoruz...
İliç için adalet istiyoruz...
Parfüm fabrikasında yanarak ölen çocuklar için adalet istiyoruz...
Suruç için adalet istiyoruz...
10 Ekim katliamında ölenler için adalet istiyoruz...
Hrant için adalet istiyoruz...
Rabia Naz için adalet istiyoruz...
Liste öyle uzar gider ki, gazetenin safyaları yetmez bunları yazmaya... Öyle bir haldeyiz ki, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sadece ön adlar değişiyor. Peki, bu ülkede adalet yok mu ki, en ufak bir şeyde "adalet" diye haykırıyoruz? Bu ülkenin kanunları, adalet sarayları, hakimleri, savcıları yok mu? Bittabi var. Var ama insanların yüreğini soğutacak kararlar alınmıyor bir çok davada. Cezasızlık ile ödüllendiriliyor bir çok ölüm. Bu da ister istemez toplumda sürekli bir "adalet" talebine hasıl oluyor. Tabi adaletin hızı da insanları etkiliyor. Aslında bizim gibi gerçek adaleti her daim "öteki dünyaya" bırakan toplumlar için şaşırtıcı derecede anlık adalet talebi de söz konusu son yıllarda. Artık toplum suçlunun gerçek manada adaletin keskin yüzüyle tanışmasını istiyor, içinin soğumasını, suçlunun cezalandırılmasını görmek istiyor. Bunu göremediği anda da ortaya "kendi adaletini" sağlayanları destekleyen, bu talebi devlet harici kurumlardan (mafya gibi) bekleyen bir yığın oluşuyor. Tabi bununla beraber sürekli bir adalet talebi de gündemden düşmüyor. Yazının başında dediğim gibi, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sıfatlar değişiyor sadece ve bu süreklilik halini almış durumda.
Toplum olarak son yıllarda "birlik ve beraberlik" gösterdiğimiz nadide durumlardan birisi oldu bu "adalet" talebi. Çünkü herkes şunun farkında ki, bugün yanı başındakinin uğradığı haksızlığa yarın kendisi de uğrayacak. Bu adaletsizlik kültü de ister istemez insanları tedirgin ediyor ve buna yasal düzlemde önlemler alınamaması, bürokrasinin halktan kopuk olması gibi etkenler de eklenince toplum çareyi kendi öz örgütlülüğünde buluyor. Bunu da kimi zaman sosyal medya aracılığıyla, kimi zaman fiili eylemliliklerle yapmaya çalışıyor ve işin güzel tarafı da şu ki, bu hamle sistem içinde çoğu zaman da işe yarıyor. Örneğin, mahkemelerden elini kolunu sallayarak çıkanlar bir Tweet ile yeniden yargılanıp tutuklanıyor. Tabi bu öznel anlamda iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi, tartışmaya açık ancak toplumun aklı selim kesiminin kendi adaletlerini bu şekilde sağlamaya çalışması da bir mücadele yöntemi olarak benimsenmiş durumda.
Birileri ve bir şeyler adına adalet talebinin olmadığı bir güne uyanmak istiyoruz artık ve bunun için sabırsızlanıyoruz. Adaletin gerçek anlamda toplumun her kesiminin iliklerine kadar işlediği ve içinin her anlamda rahat olduğu bir zaman dilim muhakkak yaşanacaktır. Bu en büyük özlemimiz diyebiliriz. İsteğimiz, adaletin her zaman vuku bulması. Sıfatların değiştiği, sloganların aynı kaldığı bir yaşamı artık hiçbirimiz istemiyoruz.
Mesela...
Rojin için adalet istiyoruz...
Gülistan için adalet istiyoruz...
Pınar için adalet istiyoruz...
Böcek ailesi için adalet istiyoruz...
Trafikte dayak yiyerek öldürülen Abdullah öğretmen için adalet istiyoruz...
Soma için adalet istiyoruz...
İliç için adalet istiyoruz...
Parfüm fabrikasında yanarak ölen çocuklar için adalet istiyoruz...
Suruç için adalet istiyoruz...
10 Ekim katliamında ölenler için adalet istiyoruz...
Hrant için adalet istiyoruz...
Rabia Naz için adalet istiyoruz...
Liste öyle uzar gider ki, gazetenin safyaları yetmez bunları yazmaya... Öyle bir haldeyiz ki, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sadece ön adlar değişiyor. Peki, bu ülkede adalet yok mu ki, en ufak bir şeyde "adalet" diye haykırıyoruz? Bu ülkenin kanunları, adalet sarayları, hakimleri, savcıları yok mu? Bittabi var. Var ama insanların yüreğini soğutacak kararlar alınmıyor bir çok davada. Cezasızlık ile ödüllendiriliyor bir çok ölüm. Bu da ister istemez toplumda sürekli bir "adalet" talebine hasıl oluyor. Tabi adaletin hızı da insanları etkiliyor. Aslında bizim gibi gerçek adaleti her daim "öteki dünyaya" bırakan toplumlar için şaşırtıcı derecede anlık adalet talebi de söz konusu son yıllarda. Artık toplum suçlunun gerçek manada adaletin keskin yüzüyle tanışmasını istiyor, içinin soğumasını, suçlunun cezalandırılmasını görmek istiyor. Bunu göremediği anda da ortaya "kendi adaletini" sağlayanları destekleyen, bu talebi devlet harici kurumlardan (mafya gibi) bekleyen bir yığın oluşuyor. Tabi bununla beraber sürekli bir adalet talebi de gündemden düşmüyor. Yazının başında dediğim gibi, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sıfatlar değişiyor sadece ve bu süreklilik halini almış durumda.
Toplum olarak son yıllarda "birlik ve beraberlik" gösterdiğimiz nadide durumlardan birisi oldu bu "adalet" talebi. Çünkü herkes şunun farkında ki, bugün yanı başındakinin uğradığı haksızlığa yarın kendisi de uğrayacak. Bu adaletsizlik kültü de ister istemez insanları tedirgin ediyor ve buna yasal düzlemde önlemler alınamaması, bürokrasinin halktan kopuk olması gibi etkenler de eklenince toplum çareyi kendi öz örgütlülüğünde buluyor. Bunu da kimi zaman sosyal medya aracılığıyla, kimi zaman fiili eylemliliklerle yapmaya çalışıyor ve işin güzel tarafı da şu ki, bu hamle sistem içinde çoğu zaman da işe yarıyor. Örneğin, mahkemelerden elini kolunu sallayarak çıkanlar bir Tweet ile yeniden yargılanıp tutuklanıyor. Tabi bu öznel anlamda iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi, tartışmaya açık ancak toplumun aklı selim kesiminin kendi adaletlerini bu şekilde sağlamaya çalışması da bir mücadele yöntemi olarak benimsenmiş durumda.
Birileri ve bir şeyler adına adalet talebinin olmadığı bir güne uyanmak istiyoruz artık ve bunun için sabırsızlanıyoruz. Adaletin gerçek anlamda toplumun her kesiminin iliklerine kadar işlediği ve içinin her anlamda rahat olduğu bir zaman dilim muhakkak yaşanacaktır. Bu en büyük özlemimiz diyebiliriz. İsteğimiz, adaletin her zaman vuku bulması. Sıfatların değiştiği, sloganların aynı kaldığı bir yaşamı artık hiçbirimiz istemiyoruz.
Rojin için adalet istiyoruz...
Gülistan için adalet istiyoruz...
Pınar için adalet istiyoruz...
Böcek ailesi için adalet istiyoruz...
Trafikte dayak yiyerek öldürülen Abdullah öğretmen için adalet istiyoruz...
Soma için adalet istiyoruz...
İliç için adalet istiyoruz...
Parfüm fabrikasında yanarak ölen çocuklar için adalet istiyoruz...
Suruç için adalet istiyoruz...
10 Ekim katliamında ölenler için adalet istiyoruz...
Hrant için adalet istiyoruz...
Rabia Naz için adalet istiyoruz...
Liste öyle uzar gider ki, gazetenin safyaları yetmez bunları yazmaya... Öyle bir haldeyiz ki, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sadece ön adlar değişiyor. Peki, bu ülkede adalet yok mu ki, en ufak bir şeyde "adalet" diye haykırıyoruz? Bu ülkenin kanunları, adalet sarayları, hakimleri, savcıları yok mu? Bittabi var. Var ama insanların yüreğini soğutacak kararlar alınmıyor bir çok davada. Cezasızlık ile ödüllendiriliyor bir çok ölüm. Bu da ister istemez toplumda sürekli bir "adalet" talebine hasıl oluyor. Tabi adaletin hızı da insanları etkiliyor. Aslında bizim gibi gerçek adaleti her daim "öteki dünyaya" bırakan toplumlar için şaşırtıcı derecede anlık adalet talebi de söz konusu son yıllarda. Artık toplum suçlunun gerçek manada adaletin keskin yüzüyle tanışmasını istiyor, içinin soğumasını, suçlunun cezalandırılmasını görmek istiyor. Bunu göremediği anda da ortaya "kendi adaletini" sağlayanları destekleyen, bu talebi devlet harici kurumlardan (mafya gibi) bekleyen bir yığın oluşuyor. Tabi bununla beraber sürekli bir adalet talebi de gündemden düşmüyor. Yazının başında dediğim gibi, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sıfatlar değişiyor sadece ve bu süreklilik halini almış durumda.
Toplum olarak son yıllarda "birlik ve beraberlik" gösterdiğimiz nadide durumlardan birisi oldu bu "adalet" talebi. Çünkü herkes şunun farkında ki, bugün yanı başındakinin uğradığı haksızlığa yarın kendisi de uğrayacak. Bu adaletsizlik kültü de ister istemez insanları tedirgin ediyor ve buna yasal düzlemde önlemler alınamaması, bürokrasinin halktan kopuk olması gibi etkenler de eklenince toplum çareyi kendi öz örgütlülüğünde buluyor. Bunu da kimi zaman sosyal medya aracılığıyla, kimi zaman fiili eylemliliklerle yapmaya çalışıyor ve işin güzel tarafı da şu ki, bu hamle sistem içinde çoğu zaman da işe yarıyor. Örneğin, mahkemelerden elini kolunu sallayarak çıkanlar bir Tweet ile yeniden yargılanıp tutuklanıyor. Tabi bu öznel anlamda iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi, tartışmaya açık ancak toplumun aklı selim kesiminin kendi adaletlerini bu şekilde sağlamaya çalışması da bir mücadele yöntemi olarak benimsenmiş durumda.
Birileri ve bir şeyler adına adalet talebinin olmadığı bir güne uyanmak istiyoruz artık ve bunun için sabırsızlanıyoruz. Adaletin gerçek anlamda toplumun her kesiminin iliklerine kadar işlediği ve içinin her anlamda rahat olduğu bir zaman dilim muhakkak yaşanacaktır. Bu en büyük özlemimiz diyebiliriz. İsteğimiz, adaletin her zaman vuku bulması. Sıfatların değiştiği, sloganların aynı kaldığı bir yaşamı artık hiçbirimiz istemiyoruz.
Gülistan için adalet istiyoruz...
Pınar için adalet istiyoruz...
Böcek ailesi için adalet istiyoruz...
Trafikte dayak yiyerek öldürülen Abdullah öğretmen için adalet istiyoruz...
Soma için adalet istiyoruz...
İliç için adalet istiyoruz...
Parfüm fabrikasında yanarak ölen çocuklar için adalet istiyoruz...
Suruç için adalet istiyoruz...
10 Ekim katliamında ölenler için adalet istiyoruz...
Hrant için adalet istiyoruz...
Rabia Naz için adalet istiyoruz...
Liste öyle uzar gider ki, gazetenin safyaları yetmez bunları yazmaya... Öyle bir haldeyiz ki, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sadece ön adlar değişiyor. Peki, bu ülkede adalet yok mu ki, en ufak bir şeyde "adalet" diye haykırıyoruz? Bu ülkenin kanunları, adalet sarayları, hakimleri, savcıları yok mu? Bittabi var. Var ama insanların yüreğini soğutacak kararlar alınmıyor bir çok davada. Cezasızlık ile ödüllendiriliyor bir çok ölüm. Bu da ister istemez toplumda sürekli bir "adalet" talebine hasıl oluyor. Tabi adaletin hızı da insanları etkiliyor. Aslında bizim gibi gerçek adaleti her daim "öteki dünyaya" bırakan toplumlar için şaşırtıcı derecede anlık adalet talebi de söz konusu son yıllarda. Artık toplum suçlunun gerçek manada adaletin keskin yüzüyle tanışmasını istiyor, içinin soğumasını, suçlunun cezalandırılmasını görmek istiyor. Bunu göremediği anda da ortaya "kendi adaletini" sağlayanları destekleyen, bu talebi devlet harici kurumlardan (mafya gibi) bekleyen bir yığın oluşuyor. Tabi bununla beraber sürekli bir adalet talebi de gündemden düşmüyor. Yazının başında dediğim gibi, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sıfatlar değişiyor sadece ve bu süreklilik halini almış durumda.
Toplum olarak son yıllarda "birlik ve beraberlik" gösterdiğimiz nadide durumlardan birisi oldu bu "adalet" talebi. Çünkü herkes şunun farkında ki, bugün yanı başındakinin uğradığı haksızlığa yarın kendisi de uğrayacak. Bu adaletsizlik kültü de ister istemez insanları tedirgin ediyor ve buna yasal düzlemde önlemler alınamaması, bürokrasinin halktan kopuk olması gibi etkenler de eklenince toplum çareyi kendi öz örgütlülüğünde buluyor. Bunu da kimi zaman sosyal medya aracılığıyla, kimi zaman fiili eylemliliklerle yapmaya çalışıyor ve işin güzel tarafı da şu ki, bu hamle sistem içinde çoğu zaman da işe yarıyor. Örneğin, mahkemelerden elini kolunu sallayarak çıkanlar bir Tweet ile yeniden yargılanıp tutuklanıyor. Tabi bu öznel anlamda iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi, tartışmaya açık ancak toplumun aklı selim kesiminin kendi adaletlerini bu şekilde sağlamaya çalışması da bir mücadele yöntemi olarak benimsenmiş durumda.
Birileri ve bir şeyler adına adalet talebinin olmadığı bir güne uyanmak istiyoruz artık ve bunun için sabırsızlanıyoruz. Adaletin gerçek anlamda toplumun her kesiminin iliklerine kadar işlediği ve içinin her anlamda rahat olduğu bir zaman dilim muhakkak yaşanacaktır. Bu en büyük özlemimiz diyebiliriz. İsteğimiz, adaletin her zaman vuku bulması. Sıfatların değiştiği, sloganların aynı kaldığı bir yaşamı artık hiçbirimiz istemiyoruz.
Pınar için adalet istiyoruz...
Böcek ailesi için adalet istiyoruz...
Trafikte dayak yiyerek öldürülen Abdullah öğretmen için adalet istiyoruz...
Soma için adalet istiyoruz...
İliç için adalet istiyoruz...
Parfüm fabrikasında yanarak ölen çocuklar için adalet istiyoruz...
Suruç için adalet istiyoruz...
10 Ekim katliamında ölenler için adalet istiyoruz...
Hrant için adalet istiyoruz...
Rabia Naz için adalet istiyoruz...
Liste öyle uzar gider ki, gazetenin safyaları yetmez bunları yazmaya... Öyle bir haldeyiz ki, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sadece ön adlar değişiyor. Peki, bu ülkede adalet yok mu ki, en ufak bir şeyde "adalet" diye haykırıyoruz? Bu ülkenin kanunları, adalet sarayları, hakimleri, savcıları yok mu? Bittabi var. Var ama insanların yüreğini soğutacak kararlar alınmıyor bir çok davada. Cezasızlık ile ödüllendiriliyor bir çok ölüm. Bu da ister istemez toplumda sürekli bir "adalet" talebine hasıl oluyor. Tabi adaletin hızı da insanları etkiliyor. Aslında bizim gibi gerçek adaleti her daim "öteki dünyaya" bırakan toplumlar için şaşırtıcı derecede anlık adalet talebi de söz konusu son yıllarda. Artık toplum suçlunun gerçek manada adaletin keskin yüzüyle tanışmasını istiyor, içinin soğumasını, suçlunun cezalandırılmasını görmek istiyor. Bunu göremediği anda da ortaya "kendi adaletini" sağlayanları destekleyen, bu talebi devlet harici kurumlardan (mafya gibi) bekleyen bir yığın oluşuyor. Tabi bununla beraber sürekli bir adalet talebi de gündemden düşmüyor. Yazının başında dediğim gibi, "adalet istiyoruz" kısmı sabit kalıyor, sıfatlar değişiyor sadece ve bu süreklilik halini almış durumda.
Toplum olarak son yıllarda "birlik ve beraberlik" gösterdiğimiz nadide durumlardan birisi oldu bu "adalet" talebi. Çünkü herkes şunun farkında ki, bugün yanı başındakinin uğradığı haksızlığa yarın kendisi de uğrayacak. Bu adaletsizlik kültü de ister istemez insanları tedirgin ediyor ve buna yasal düzlemde önlemler alınamaması, bürokrasinin halktan kopuk olması gibi etkenler de eklenince toplum çareyi kendi öz örgütlülüğünde buluyor. Bunu da kimi zaman sosyal medya aracılığıyla, kimi zaman fiili eylemliliklerle yapmaya........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein