Sefaletten şehvete, enflasyonun ‘yerlilerdeki’ kalıcı izleri
“Yerel halk” değil, “yerli yatırımcı” demek istemiş Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; yani her şey yolunda, sadece yerel halkı/yerli yatırımcıyı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz lazım. ABD’de dünyanın en büyük para kuruluşlarıyla ve yatırımcılarla yaptığı toplantıda kendi yatırımcısını iknada zorlanan bir bakan görüntüsünü mü tercih etmiş?
“Yerel halk”ın kolonyalist yankısı bir yana, halk ya da diyelim yatırımcılar neden “ikna edilmek” zorunda?
Geçmiş yüksek enflasyon tecrübelerinde sık başvurulan “enflasyon canavarı” tabiri artık pek rağbet görmüyor. Akılcılıktan uzaklaşarak soyut bir bela figürü, bir “öcü” yaratmanın çaptan düşüşü, Türkiye toplumunun bir çocukluk hastalığından biraz kalıcı arazla iyileşmekte olduğuna işaret edebilirdi. Ancak “faiz lobisi”yle, marketlerin artan fiyatların tek sorumlusu gösterilmesiyle, enflasyonun tüm dünyanın muzdarip olduğu bir doğal afet gibi sunulmasıyla, yaşananı ekonomi tercihlerinden, siyasi sorumluluktan kurtaran iktidar dili hâlâ diri ve karşılığı da yok olmuş değil.
Yüksek enflasyon, sadece kötü bir ekonomi yönetiminin sonucu değil, hasta bir sistemin hastalık yayan açık bir yarası gibi. Neoliberal kapitalist düzenin dezavantajlı kıldıklarını aynı oranda yoksullaştırmasının, alım gücünün düşmesinden kaynaklanan sonuçları yanı sıra kalıcı etkileri olan bir ekonomik şiddet türü. Hayatı, geçmişi, geleceği ve bugünü algılayışı değiştiren bir saldırı; bundan rant sağlayan azınlığın dışındaki “yerlilere” karşı bir savaş.
Walter Benjamin, “Tek Yönlü Yol” başlıklı denemeleri arasında yer alan “Alman enflasyonunda bir gezinti”de, Almanya’nın 1920’lerdeki hiper-enflasyon tecrübesine bakıyor. Burjuvazinin istikrarsızlık olarak tarif ettiği bu süreci bilakis........
© Evrensel
visit website