menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE

7 0
21.06.2024

Uzun bir zamandır siyasi hayatımızın sacayağını laiklik, demokrasi ve resmi ideoloji oluşturmaktaydı. Tarif edilmeyen bu üç kavram, devleti yönetenlerin baktığı pencerenin bakış açısına göre tanımlanıp şekil aldığı içindir toplum nezdinde pek kabul görmeyip durduk yere kavram kargaşasına neden olmuştur. Elbette ki mezkûr kavramlar bir oldubittiye getirilip yanlış tanımlamalarla insanımıza dayatılırsa kavram kargaşalığının huzurumuzu kaçırması gayet tabiidir. Zaten tepeden inmeci dayatıcı zihniyetlerden başka bir şeyde beklenemezdi. Bir dönem insanımız hâkim devlet yapılanmasının dayattığı cari laiklik kavramı anlayışına karşı suspus kalmışsa elbet bir gün hadim devlet yapılanmasının doğacağı günlerin beklemenin sabrından dolayıdır. Öyle ki insanımız bu beklenti içerisinde yıllardır laikliği ancak inanç hürriyetinin teminatı olarak görmeyi arzulamıştır hep. Tabii bu beklenti içerisinde arzulamak iyi hoşta, toplumun bu arzusuna resmi ideoloji geçit vermemiştir maalesef. Sadece laikliğin batıdaki tanımlamasından uzak anlayışlara ancak baş tacı edilip geçit verilmiştir. Hiç kuşkusuz tüm bu yaşanan keşmekeşliye son vermenin yolu toplumun taleplerine göre pozisyon alacak hizmetkâr devlet yapılanmasını gerçekleştirmekten geçmektedir. Nitekim bu ülkede hadim devlet yapılanması tam manasıyla teşekkül ettiğinde mezkûr kavramlar, kavram kargaşalığından çıkıp huzur ikliminin doğmasına vesile olacaktır. Doğrusu da budur zaten, sonuçta tarif edilmemiş her kavram ne ayet ne de hadistir, dolayısıyla bu tip kavramların tartışılmaya açılıp tanımlamasında çok büyük yarar vardır. Aksi halde tarifi yapılmamış her bir kavramın insanları avlamaya yönelik kuzgun leşe olması kaçınılmazdır.

Bilindiği üzere 19.yüzyıl Türkiye'si modernleşme hareketlerinin gün yüzüne çıktığı dönem olarak bilinir. Tabii kültürel yozlaşma anlamında modernleşme bize Fransa’dan ithal edilmiştir. Gerçek anlamda modernleşme malumunuz Sultan Abdülhamid döneminde gerek askeri, gerek hukuk, gerek imar, gerekse eğitim alanında yapılan icraatlar ile kendini göstermiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise modernleşme simgesel olarak sahne almıştır. Derken şekli modernleşmeyle birlikte batıdan ithal edilen laiklik kavramı laikçilik şeklinde resmi ideolojinin tamda merkezine konumlandırılmıştır. Oysa buna hiçte gerek yoktu. Zira Osmanlıda her ne kadar “laiklik” ibaresi kavram olarak telaffuz edilmese de sonuçta uygulayış itibariyle vardı. Nitekim Osmanlı kendi bağrında taşıdığı farklı kimlikteki her türlü etnik ve mezhebi unsurlara karşı hoşgörü çerçevesinde yaklaşmıştır hep. Hiçbir zaman farklılıkları bölücülük algılamadığı gibi herhangi bir ideolojik fikir dayatması da yapmamıştır. Ta ki, Cumhuriyet dönemiyle birlikte ‘ulus devlet’ mantığından hareketle resmi ideoloji egemen unsur hale geldi, işte o gün bugündür farklılıklar zenginlik olarak değil bölücülük olarak algılanmıştır. Tabii hal vaziyet böyle olunca da toplum kendisine yönelik dikte ettirilmeye çalışılan ortamda kendi fikriyatını izhar edemez hale gelmiştir. Hele bilhassa cumhuriyetin milli şef dönemi ve askeri vesayet dönemlerinde resmi ideolojinin dışında hiçbir düşünce akımına hayat hakkı tanınmıyordu. Sadece halka tepeden dayatılan resmi ideoloji tek geçerli fikir akımı kabul görüyordu.

Şu bir gerçek; resmi ideolojinin ana ruhunu laiklik oluşturur. Ancak bizdeki laiklik batı standartlarının dışında bir laikliktir. Dahası evrensel standartlarla taban tabana zıt bir laiklik uygulamasıdır bu. Oysaki batı tipi laiklikte din sosyal hayattan dışlanmaz, bilakis farklı inançların varlığı özgürleşme olarak algılanır. Fakat bunun istisnai uygulaması Fransa ve Türkiye’de din’in sosyal hayattan kovulması anlamında bir otoriter laiklik yorumu egemen kılınmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla bize ait olmayan kavramlar toplumu kuzgun leşe etmek için kullanılmıştır. Bir başka ifadeyle halkı hiçe sayıp tepeden dayatmayla kabul ettirilmeye çalışılan her ucube kavram halkın sırtına balyoz olarak bindirilmiştir. Örnek mi? Mesela demokrasi halkın doğrudan yönetime katılması anlamına gelen bir kavram olarak algılanması gerekirken bir bakıyorsun halk adına hareket etme yetkisini bir şekilde eline geçirenler demokrasi kavramının içini boşaltıp vesayetçi demokrasi anlayışına hizmet edecek bir kavram olarak kullanılmışlardır. Besbelli ki, halka tepeden bakanlar milli iradenin tecellisinden ve bu iradenin siyasi alana kayacağı endişesini içlerinde taşımışlardır. Sadece durum vaziyet bunlarla sınırlı değil elbet, bunun yanı sıra birtakım seçkin güçler tarafından tarifi yapılmayan her kavram Demokles’in kılıcı olarak halkın tepesinde sallandırılmıştır. Öyle görünüyor ki, bundan böylede kurulu saltanatlarının başına her hangi bir hal gelmesin diye her türlü hile yoluna başvurmayı ihmal etmeyeceklerdir. Bir süre daha suni kavramlar toplumun önünde kuzgun leşe görevi yapmak için devam ettireceklerdir. Şayet tek tip dayatmalardan kurtulmak diye bir derdimiz varsa mutlaka bu tür ayak oyunlarından arındırılmış bir demokrasi anlayışı etrafında hem fikir olmamız gerekir. Bunun içinde Yeni Türkiye Yüzyılında........

© Enpolitik


Get it on Google Play