menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

SİHİRLİ FORMÜL ARAYIŞI

16 6
01.06.2024

Yeni Yüzyıl Türkiye’sine girmesine girdik ama daha halen sihirli formül arayışıyla meşgul durumdayız. Bu arayışımız daha devam edecek gibi de gözüküyor. Şimdiye kadar askeri anlayışla birçok kez ülke yönetimine el konuldu da ne oldu, ülkenin meselelerine çare olmadıkları gibi sistemin yenilenmesinin önüne de geçmiş oldular. Tabii bu durum statükocu zihniyetin işine gelen bir durumdu. Hem kaldı ki statükocu zihniyet tıkanan sistemin değirmenine habire su taşımakla vazifeli idiler. Oysa başkalarının değirmenine su taşımak yerine Yahya Kemal’in deyimiyle; “Devamlılık içinde değişim” gerçeğine yelken açacak bir arayışın değirmenine su taşımak çok kayda değer asıl vazife olurdu.

Statükocu zihniyet halka hemhal olmak yerine askeri darbeci zihniyetle hep içli dışlı olmuşlardır. Hal vaziyet böyle olunca da sihirli formül arayış içerisinde bir türlü sivil bir Anayasa edinememişiz. Dahası Anayasa meselesi halktan uzaklaşmanın bir neticesi olarak karşımıza çıkmıştır. Halka hem hal olmak sadece seçimden seçime meydanlarda rey (oy) vermesi için olunmuştur. Seçim sonrası malum halktan kopuk bir siyaset izlendiği gibi taban oy deposu muamelesine tabii tutulurken tavansa el üstünde tutulan elit bir kesim muamelesi görmüştür. Kelimenin tam anlamıyla külfet ahaliye reva görülürken, nimetse bir avuç azınlığa pay edilmiştir. İşte bu çarpık anlayıştır ki günümüze pek çok problemleri de beraberinde taşımıştır.

Ne diyelim, halktan kopuk bir avuç kelli felli adamlar halende yarınlarımızı karartmaktan vazgeçmişte değiller. Üstelik kurguladıkları kumpaslarla geçmişe ait her ne var silip süpürüp mevcut konumlarını sürdürmekle meşgul olmuşlardır hep. Yetmedi kitleleri de vatan millet duygularını da istismar edip köşe başlarını tuttukları bürokratik mevkileri daha da sağlamlaştırmışlardır. Şöyle bir yakın tarihimize baktığımızda Cumhuriyet’in ilanının hemen akabinde neredeyse tüm saltanat erbabını hainlikle damgalayıp sürgün etmişlerdir. Niye derseniz bir sonraki dönemlere emsal teşkil etsin diyedir elbet. Sadece damgalanan Osmanoğulları mı, malum çok partili sisteme geçtikten sonra halkın seçtikleri de bundan nasibini alıp bir takım iftiralarla damgalanıp idam edilmişlerdir. Nitekim 27 Mayıs ihtilali sürecinde halkın büyük bir teveccühü ile iktidara gelen DP’yi türlü iftiralarla ve darbeyle alaşağı edilmesi bunun tipik bir örneğini teşkil eder. Düşünün ki halkın gönlünde taht kurmuş bir Başbakanı bin bir türlü iftiralar ve karalamalarla idam etmeleri yetmemiş gibi birde bununun üstüne üstük 27 Mayıs darbesini Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak ilan etmekten de hicap duymamışlardır. Oysaki ilan ettikleri o bayram halkın bağrına saplanan hançer ve ihanetin simgesi kara gün bayram olmuştur. O kara gün, bu gün olmuş halen unutulmuş değil elbet, unutulmaz da. Nitekim Necip Fazıl, bayram ilan ettikleri 27 Mayıs ihtilalini, yoğurttan ve kartondan kurulmuş bir hükümete hançer saplamak olarak yorumlamıştır. Hiç kuşkusuz bu yorum yabana atılır cinsten bir yorum değil, olayı tek satırda özetleyen bir yorumdur bu. Gerçekten de böylesi narin bir hükümeti devirmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her birimini tüm teçhizatıyla seferber etmeye de gerek yoktu, birkaç askerle de bu işi halletmek pekâlâ mümkündü. Hem kaldı ki ortada ihtilale karşı koyacak sivil bir güçte yoktu. Neyin ihtilalini yapıyorlardı doğrusu şaşmamak elde değil. Belli ki ülkemizde sadece ihtilalin adı vardı ama kendisi yoktu, baktığımızda elini kolunu sallayıp birkaç tank yürütme gösterimi darbe olarak addedilmiş. Nasıl olsa karşılarında mukavemet edecek herhangi bir sivil güç yoktu zaten, böylesi bir darbe girişimini değim yerindeyse kör ebem de yapardı elbet. Kaldı ki toplum sivil inisiyatif güç olarak sokağa çıkmaya kalkışsa buna asla imkan ve fırsat vermeyecekleri gibi anında direniş gösterenleri hiç gözünün yaşına bakmaksızın bir kaşık suda boğarlardı zaten. Tek partili iktidar dönemlerinde uzun yıllardır jandarma dipçiği ile sindirilmiş halkın elbette ki gıkı çıkmamasına şaşmamak gerekir. Öyle ki Menderes idam sehpasında astıklarında bile halktan hiç kimsenin gıkı çıkmamıştı. Maalesef o yıllarda halkımız tüm olup bitenler karşısında uysal koyun misali hiçbir tepki vermeksizin olan bitenleri sinesine çekmiştir hep. Ta ki 15 Temmuz darbe girişimine kadar bu tepkisiz hali devam etmiş de.

Evet, halk bilhassa tek parti milli şef döneminde jandarma dipçiği ile yıllar boyu adeta koyun misali güdüle güdüle sivil inisiyatif refleksi köreltilerek yönetilmiştir hep. Olur ya günün birinde halk bilinçlenir örgütlenir düşüncesiyle kanun ve yönetmenliklerle daha önceden bunun tedbirini almışlar bile. Şimdi gel de bu durumda halkımız sivil inisiyatif refleks gösterebilsin, ne mümkün. Bir ülke düşünün ki, sivil inisiyatif örgütlenmesinden mahrum edilmiş, elbette ki böylesi bir ortamda hiçbir özel bir çabaya gerek kalmaksızın darbe yapmak çokta zor olmayacaktır. Apoletli adamlar darbe sonrası da boş durmuyorlar, bir bakıyorsun kışlalarına dönme vakti geldiğinde bile siyasete müdahalede bulunup İsmet İnönü’nün başbakan olması yönünde telkinde bulunabiliyorlar. Ne diyelim askeri cunta zihniyeti bu ya, bir bakıyorsun 27 Mayıs ihtilalinin akabinde Samsun'dan Ali Fuat Başgil Cumhurbaşkanlığına aday oldu diye yapmadıkları tertip kalmadı. Hatta ölümle tehdit edilip kararından vazgeçmek zorunda kalır. Böylece Orgeneral Cemal Gürsel'i Cumhurbaşkanı getirilir. Ta ki 12 Eylül sonrası Başbakan Turgut Özal Cumhurbaşkanlığına aday olur ancak o zaman ilk sivil Cumhurbaşkanıyla yüzleşmiş oluruz. Anlaşılan askeri vesayet gölgesinde oluşturulan meclis yapılanmalarında her on yılda bir darbe geleneğini sürdürmek çokta zor bir iş olmasa gerektir. Neyse ki her darbenin ardından sandığa gidildiğinde halk, darbeci zihniyetin istediği siyasileri değil kendi dokusuyla daha uyuşabilecek siyasileri iktidara getirmek suretiyle kazanan millet olmuştur. Derken darbeciler her sandığa gidildiğinde yolcu olurken millet ise kesintiye uğradığı demokrasi nöbetlerinde hancı olarak kalabilmiştir.

Maalesef halkın seçtiklerin her on yılda bir muhtıralarla, darbelerle devirip yönetimi devr almak bize has bir moda olmuş. Hakeza her on yılda bir yönetimi devr alma adında yapılan darbelerle birilerinin rahatı uğruna mutlaka diğerlerinin hain ilan edilmesi gerektiği kurgusu da bir şekilde devam ettirilebilmiştir. Oysaki tarihte kelleleri alınan vezirlere bile hain dememiş milletiz biz. Osmanlı’yı itibarlı kılan hiç kuşkusuz İslam’ın o engin hoşgörü anlayışını üç kıtaya yaymasıydı. Osmanlı gayrimüslim azınlıklara bile hak ve hukuk tanıyan anlayışı egemen kılmış bir Devlet-i aliyedir. Böylece İslam’ın gereklerini yerine getirmişlerdir. Nitekim Hz. Ömer (r.a) hasta yatağında zimmîlerin haklarının gözetilmesini vasiyet etmiştir. Hz. Ömer (r.a) vasiyet ederde Osmanlı vasiyeti yerine getirmez mi, elbette yerine getirir. Öyle ki bağrında taşıdığı yetmiş iki milletin ne dinine ne diline ne etnik kökenine, ne mezhebine ne de meşrebine dokunmaksızın nizam götürdüğü coğrafyalarda adalet güneşi olmuşlardır. İşte Osmanlının yetmiş iki milleti bir arada huzurlu bir şekilde yaşatabilmesinde ki sır İslam’ın o engin hoşgörü anlayışını pratik hayatta uyguluyor oluşundandır. Nitekim Nizam-ı âlem davasının üç kıtada uygulanışında hiç şüphe yoktur ki Hakanların, Serhat kumandanların, Gazi Dervişlerin, Bacıyân-ı Rûm’un (Anadolu kadınlarının), Ahilerin, Ulemanın, Ümeranın, Evliyaların, Müderrislerin vs. çok büyük emeği vardır. Öyle ya madem tarihte toplumun hemen her kesiminin katılımıyla tüm insanlığa nizam götürmüşüz, o halde aynı ruh ve aynı inançla Yeni Türkiye Yüzyılında da yeniden âleme nizam götürebiliriz pekâlâ. Ancak bunu yapabilmek için önce kendimize nizam vermemiz gerekir ki âleme nizam verebilelim. Dahası âleme nizam verecek bir şeref tablosu oluşturmak için tarihi kodlarımızla barışık, kültürümüzle barışık, evliyasıyla barışık, bilge şahsiyetleriyle barışık ve halkın değerleriyle barışık “Milli-Sivil-Katılımcı” bir Anayasayla işe başlamamız gerekir. İcabında buda yetmez, işe koyulduğumuzda her türlü engellemelere karşı dirayetli olmamızda gerekir. Zira halkın değerleriyle barışık........

© Enpolitik


Get it on Google Play