HİKÂYEDEKİ HAYALET YAZAR KOÇU

Kitaplığınıza şöyle bir göz gezdirin…

Aldığınız son üç kitabı düşünün…

Çevrenizde kitap yazdığını duyduğunuz kişileri hatırlayın…

Hep yazmak istediğiniz ama bir türlü başlayamadığınız ya da devamını getiremediğiniz hayali kitabınızı içinizden geçirin…

Tüm anılar ve bilgiler zihne çağırıldıysa haydi yazımıza başlayalım.

Bugünlerde kurgu dışı, edebiyat dünyasını ve kitap sektörünü yuttu. Çünkü bugünün okuru yaşamına katkı olacak, sorunlarını çözecek ve kendine fayda sağlayacak bilginin peşinde. Dolayısıyla kurgu dışı kitaplara talep çok, bu sınırsız alanın maddi ve manevi getirisi yüksek. Tahterevallinin diğer ucunda ise bilgisini ve uzmanlığını paylaşmak isteyen kurgu dışı yazarları var. Bugün birçok kişi okulunu okuduğu mesleğin dışında birden fazla alanda uzmanlaşıyor, disiplinlerarası çalışıyor, farklı işleri bir arada yürüterek yeni hizmet kalemleri oluşmasını sağlıyor. Çaba ve zaman yatırımı yapan bu insanlar bir süre sonra zamanın itkisiyle kişisel içeriklerini ve bakış açılarını paylaşmak istiyorlar.

Ülkemizin yakın tarihindeki edebiyat akışına baktığımızda, bir dönem önceki yazarların yazma eylemini bir meslek olarak sürdürdüklerini ve hikâye üreticisi olarak kitap yazdıklarını görüyoruz. Bu yakın tarihi “izlenim kuşağı” olarak adlandırabiliriz. Bu kuşak radyodan televizyona, sesten görüntüye, didaktik anlatımdan duygu hareketine sıçramalar yaptı. Roman, öykü ve şiir hem yazarlar hem de okur tarafından dönemin yıldızıydı. Yazarlar edebiyat akımları içerisinde değişen bir üslupla, sözcükleri aracılığıyla toplumla bağ kuruyorlardı. Yarattıkları karakterler ve hikâyeler aracılığıyla insanlara bir şey söylüyorlardı. Öğrenme eylemi kitapların içerisinden yürüyordu. Hikâyenin kendisi bilginin kaynağıydı. Bugün ise “paylaşım kuşağı”nı yaşıyoruz. Bilgiye ulaşmak ve kaynak bulmak konusunda sonsuz sınırsız olasılığa sahibiz. Çoğunluk kendini bilgi yaratıcısı olarak tanımlayabiliyor. Sosyal medya aracıyla; düşüncelerimizi, bildiklerimizi hislerimizi, fotoğraflarımızı, kimliklerimizi işlerimizi ve konumumuzu sürekli olarak paylaşıyoruz. Dolayısıyla bugünün edebiyat akımı da sosyal medya gibi işliyor. Bir alanda uzmanlaşan ve bir kitlesi olan kişi bir süre sonra bildiklerini kitap formunda takipçilerine ulaştırmak istiyor. Bu hem geçmişin eliyle bir iz bırakmak hem de bugünün paylaşımına katkı sunmak anlamına geliyor. Son dönemde şahane kurgu dışı kitaplar ortaya çıkıyor ve bize gerçekten kolaylaştırıcı bir araç olarak hizmet ediyor.

Peki kurgu dışı yazarlar başka bir alanda uzmanlaştıklarına ve bu alanın bilgisini paylaştıklarına göre bu şahane kitaplar nasıl ortaya çıkıyor?

İşte burada devreye yazar koçları giriyor. Yazar koçu, bir fikri olan ve bu fikri kitap formuna nasıl dönüştüreceğini bilemeyen kişiye fikrini işlemesi ve ilerletmesi adına hizmet sunan kişidir. Kendi sözcüklerini yaratması, içeriklerini planlaması, tutarlı bir dizge oluşturması, anlatmak istediği şeye uygun bir üslup ve ritim yaratması için uygulamalı bir şekilde yazara destek verir. Koçluğun soru setlerini kullanarak yazarın fikrini büyütmesini sağlar. Kitabın hedef kitlesini belirler, içerikleri alımlayıcısına göre hazırlar, yazılanları irdeler, notlar alır ve yazarın kitabıyla sağlıklı bir bağ kurmasını sağlar. Bölümler yazıldıkça incelemeler yapılır ve kitap parça parça tamamlanır. Anlayacağınız bu kitaplar yazar ve yazar koçunun birlikte emek verdiği yapıtlar olarak kendi türü içerisinde yerini alır. Böyle bir çalışma uzun solukludur; kitabın yaratım aşaması üç aydan bir yıla kadar sürebilir.

Peki sektörde bunca yazar koçu çalışıyor, kitap yaratımına emek veriyorsa neden bu insanları tanımıyor, isimlerini sık sık duymuyoruz?

Okur, yazar koçluğuna ve mesleki tanımına yabancı. Birçok kişi yazar koçunun kim olduğunu ve ne yaptığını bilmiyor. Anlayacağınız habersizlik durumu söz konusu.

Peki bu bilinmezliğin, habersizliğin sebebi nedir?

Bu durumu son zamanlarda sık sık denk geldiğim bir örnekle açıklıyorum: Bilirsiniz yazarlar kitaplarının adeta çocukları gibi olduğunu söylerler hep. Bu, kulaklarımızda yer etmiş anlamlı bir klişedir. Tam da bu metafor üzerinden ilerleyecek olursak, son dönemde birçok ebenin ve doğum koçunun sosyal medyasında yüzlerce doğum hikâyesi görüyoruz. Bir bebek dünyaya getirecek olan anneye bedenen ve zihnen destek oluyor, onu koçluk yöntemiyle doğuma hazırlıyor ve doğum anını birlikte gerçekleştiriyorlar. Evet doğumu anne yapıyor, evet başrol bebek, fakat doğumun sağlıkla gerçekleşmesi ve ailenin olumlu iz bırakan bir hikâyeye sahip olması için gerekli olan motivasyonu ebe/doğum koçu sağlıyor. Doğum yapan anneler kendi sosyal medya hesaplarında doğum hikâyelerini paylaşıyor ve bu insanlara sayfalar dolusu teşekkür ediyorlar. Sağlıklı doğumu bilinir kılıyorlar. Bu gelenek sürdükçe işini aşkla yapan doğum koçları, doktorlar ve ebeler parlıyor. Her yıl yazar koçluğuyla oluşturulmuş yüzlerce kitap doğuyor. Fakat neden yazar koçluğu bir türlü yeterince bilinir olmuyor, parlamıyor?

Çünkü kitabın doğumu gerçekleştikten sonra çoğu yayınevi, yazar koçunu ismen ve eylemsel olarak tanımıyor. Kitabın künyesine kendi editörlerinin ismini yazıyor, yazar koçunun ismine yer vermiyorlar. Bunca emeğe haksızlık etmek istemeyen yazarlar ancak kitabın önsözünde yazar koçuna teşekkür edebiliyorlar. Ya da kitabın sosyal medya tanıtımında teşekkür metninde yazar koçuna da yer ayırıyorlar. Elbette bir yazar koçuyla çalıştığını saklayan yazarlar da oluyor. Böylece yazar koçluğu mesleki olarak bir sırra dönüşüyor. Yazar koçlarının emeği sır gibi saklanıyor. Geliştirici editörlük ve proje editörlüğü de aynı yazgıyı paylaşıyor. Editör, böyle yayınevi politikalarının gölgesi altında yalnızca yazım yanlışlarını düzelten, metinde dil bilgisi ve imla kurallarını tesis eden kişi olarak biliniyor. Oysaki bunun da bir mesleki adı var: Redaktör. Plazalarda türeyen onlarca ünvana çabucak alışıyor ve sistemin içine dahil ediyoruz da bunu neden kitap üreticileri ve editörler için yapmıyoruz?

Editörlük tek bir tanım içerisinde toplanabilecek bir meslek değildir. Her editör incelemesini kendi akıl ve kalp havuzu derinliğinde yapar. Birinin çok dikkat ettiği ve kural saydığı bir şeye diğeri aynı anlamı yüklemeyebilir. Geliştirici editörler kendi bildikleri yol üzerinden kitabı A noktasından B noktasına taşırlar. Yazar koçları kendi biricik teknikleriyle kitap yaratım sürecine ortak olurlar. Yazar ve yazar koçu kitabın ailesidir, yayınevi ise seçtiği ailesidir. Her zaman seçim yapmak mümkündür. Hem yayınevleri hem de yazarlar için… Katı politikalar ve kurallar yerine hiçbir emeği yok saymayan bütünlüklü bir sistemi seçmek mümkün. “Evet ben bir yazar koçuyla çalıştım, çünkü fikrime, kitabıma çok değer verdim, ortaya iyi bir şey çıkarmak için bu alanda uzmanlaşmış birinden destek aldım” demeyi seçmek mümkün. Turgut Uyar’ın dediği gibi, bütün mümkünlerin kıyısındayız. Başka türlüsü mümkün değilmiş gibi baskılanan her yok sayışta, varız.

QOSHE - İpek Sözen yazdı: Hikâyedeki Hayalet Yazar Koçu - İpek Sözen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İpek Sözen yazdı: Hikâyedeki Hayalet Yazar Koçu

16 0
21.04.2024

HİKÂYEDEKİ HAYALET YAZAR KOÇU

Kitaplığınıza şöyle bir göz gezdirin…

Aldığınız son üç kitabı düşünün…

Çevrenizde kitap yazdığını duyduğunuz kişileri hatırlayın…

Hep yazmak istediğiniz ama bir türlü başlayamadığınız ya da devamını getiremediğiniz hayali kitabınızı içinizden geçirin…

Tüm anılar ve bilgiler zihne çağırıldıysa haydi yazımıza başlayalım.

Bugünlerde kurgu dışı, edebiyat dünyasını ve kitap sektörünü yuttu. Çünkü bugünün okuru yaşamına katkı olacak, sorunlarını çözecek ve kendine fayda sağlayacak bilginin peşinde. Dolayısıyla kurgu dışı kitaplara talep çok, bu sınırsız alanın maddi ve manevi getirisi yüksek. Tahterevallinin diğer ucunda ise bilgisini ve uzmanlığını paylaşmak isteyen kurgu dışı yazarları var. Bugün birçok kişi okulunu okuduğu mesleğin dışında birden fazla alanda uzmanlaşıyor, disiplinlerarası çalışıyor, farklı işleri bir arada yürüterek yeni hizmet kalemleri oluşmasını sağlıyor. Çaba ve zaman yatırımı yapan bu insanlar bir süre sonra zamanın itkisiyle kişisel içeriklerini ve bakış açılarını paylaşmak istiyorlar.

Ülkemizin yakın tarihindeki edebiyat akışına baktığımızda, bir dönem önceki yazarların yazma eylemini bir meslek olarak sürdürdüklerini ve hikâye üreticisi olarak kitap yazdıklarını görüyoruz. Bu yakın tarihi “izlenim kuşağı” olarak adlandırabiliriz. Bu kuşak radyodan televizyona, sesten görüntüye, didaktik anlatımdan duygu hareketine sıçramalar yaptı. Roman, öykü ve şiir hem yazarlar hem de okur tarafından dönemin yıldızıydı. Yazarlar edebiyat akımları içerisinde değişen bir üslupla, sözcükleri aracılığıyla toplumla bağ kuruyorlardı. Yarattıkları karakterler ve hikâyeler aracılığıyla insanlara bir şey söylüyorlardı. Öğrenme eylemi kitapların içerisinden yürüyordu. Hikâyenin kendisi bilginin kaynağıydı. Bugün ise “paylaşım kuşağı”nı yaşıyoruz. Bilgiye ulaşmak ve kaynak bulmak konusunda sonsuz sınırsız olasılığa sahibiz. Çoğunluk kendini bilgi yaratıcısı olarak tanımlayabiliyor. Sosyal medya aracıyla; düşüncelerimizi, bildiklerimizi hislerimizi, fotoğraflarımızı, kimliklerimizi işlerimizi ve konumumuzu sürekli olarak paylaşıyoruz. Dolayısıyla bugünün edebiyat akımı da sosyal medya gibi işliyor. Bir alanda uzmanlaşan ve bir kitlesi olan kişi bir süre sonra bildiklerini kitap........

© Edebiyat Burada


Get it on Google Play