Erinç Büyükaşık ile Aylin Yılmazer Söyleşti
ERİNÇ BÜYÜKAŞIK İLE KAYBOLAN ROMANI ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ:
AYLİN YILMAZER: Hızla geçen zamana inat, sorumluluklar ve zorunlulukların ağır yükleri arasında insana bahşedilmiş bir nefestir sanat. Bize insan yönümüzü hatırlatan, gri kentlerin kaldırımlarında boy vermiş bir çiçek, bir küçük an yüzümüzü ısıtan güneş gibidir. Erinç Büyükaşık’ın Kaybolan adlı romanı da bize hafızanın vefasını hatırlatan bir umut ve bir direnç çiçeği. Kaybolan, Erinç Büyükaşık’ın, Murat Ka’nın Çoğul Tarihi ve Tragedyayı Oynarken başlıklı iki romanından sonra Mimas Yayınları etiketiyle yayımlanan üçüncü romanı.
Sevgili Erinç, söyleşi isteğimi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Yaşamına baktığımızda tam bir edebiyat emekçisisin. Bu yolculuğa nasıl çıktın? Yazarlık sürecini anlatır mısın bize?
ERİNÇ BÜYÜKAŞIK: Yazıya adım atışım, tek bir anın sonucu değil; uzun bir sessizliğin içinden çıkmanın yoluydu. Darbenin gölgesinde büyüyen bir çocuğun duyduğu fısıltılar, yarıda kalan cümleler, kapı aralıklarından sızan korkular… Bunlar daha o yaşlarda kelimelerin yalnızca anlatmak değil, hayatta kalmak için de gerekli olduğunu öğretti bana. Yazmak bir sığınaktı önce; sonra bir yüzleşmeye dönüştü.
Bu sessizliği görünür kılan ilk yer arkadaşlarımla çıkardığımız Düş ve Düşünce dergisiydi. Yazının dış dünyaya açıldığı o dönem, kelimelerin kendi yolunu bulduğunu görmeme vesile oldu. Ardından öyküler geldi: Söz Dağının Ardındakiler, Suya Gazel, Dehlizler ve Rüyalar, Sınırlar Kapalı… Hepsinde taşranın, büyük kentin, çocukluğun karanlık koridorlarının izleri vardı.
Roman yazmaksa bambaşka bir çağrıya dönüştü. Murat Ka’nın Çoğul Tarihi ve Tragedyayı Oynarken, tarihsel şiddet ile bireysel hafızanın birbirini nasıl yaraladığını sorguladığım metinlerdir. Sonrasında Kaybolan doğdu; kişisel hatıralarımın, toplumsal suskunlukların ve kolektif travmaların bir araya geldiği bir roman.
Çocuk kitabım Kuduruk’un Orman Düşleri ise bende yeni bir soluk açtı. Masalın, düş gücünün ve iyileştirici dilin gücünü orada gördüm. Kuramsal bağlamda görülebilecek denemelerim Kurmacanın Yolculuğu, Yazının Yol Haritaları ve Gogol’un Paltosu başlıklı kitaplar ile açık biçimde ortaya çıktı.
Bugün dönüp baktığımda yolculuğumun merkezinde hep aynı şey duruyor: Kayıp sesleri duyurmak, üstü örtülmüş hikâyeleri görünür kılmak ve hafızanın karanlık odalarına bir ışık bırakmak. Yazmak, benim için hâlâ bir direnç biçimidir.
“Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı.”
Ahmet Hamdi Tanpınar, Hep Aynı Boşluk
AYLİN YILMAZER: 12 Eylül darbesi ile başlayan baskı sürecine yakından tanık olan bir çocuğun orta yaşlarında geçmişin ağır yükünü taşıyamayıp suskunluğunu bozan bir yetişkine dönüşmesi sonucu ortaya çıkan Kaybolan, otuz iki bölümden oluşan bir roman. Her bölümün bir başlığı var: Kırık Aynalar ve Eksilen Hikâyeler, Küçülmek / Yolculuk, Albümdekiler… Romanın girişinde geçmişe ait bir fotoğraf ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu sözü bekliyor okuru: “Çalmak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lazımdı.” Neden böyle bir giriş yapmayı tercih ettin? Fotoğrafın ve cümlenin romanınla bağlantısı nedir?
ERİNÇ BÜYÜKAŞIK: Tanpınar’ın sözü, yalnızca bir alıntı değil; romanın kalbini açan bir anahtar. Çünkü Kaybolan, bireysel bir hikâyeden çok, bu ülkenin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein