menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yapay zekâ yarışı: Otoriter güçler mi, demokratik normlar mı?

18 0
24.10.2025

Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlar nasıl büyük bir güç rekabetinin sembolü ol­muşsa, bugün de yapay zekâ benzer bir rol oynuyor. Dev­letler için yapay zekâ yalnızca ekonomik büyüme ve tekno­lojik inovasyon değil; aynı za­manda güvenlik, diplomasi ve rejim dayanıklılığıyla doğru­dan bağlantılı bir politika alanı haline geldi.

Bu yarışta Çin, ABD ve Avru­pa Birliği farklı yollar izliyor. Çin, veri bolluğu ve devlet-şir­ket işbirliğiyle hızlı ilerliyor. ABD, özel sektörün dinamiz­mine ve savunma sanayisiyle işbirliğine güveniyor. Avrupa Birliği ise norm ve regülasyon üretiminde öncü olmaya çalı­şıyor.

Peki bu farklı yaklaşımlar, geleceğin siyasal düzenini na­sıl etkileyecek? Yazı dizimin bu üçüncü ve son bölümünde otoriter rejimlerin “hız ve ve­ri” avantajı ile demokrasilerin “norm ve düzenleme” kapasite­sini karşılaştıracak ve küresel yapay zekâ yarışının demokra­siler açısından doğurduğu fır­sat ve tehditleri tartışacağım.

Çin’in 2017’de açıkladığı “AI 2030” stratejisi, ülkeyi yapay zekâda küresel lider yapmayı hedefliyor. Bu stratejinin arka­sında üç temel avantaj bulunu­yor:

1) Veri bolluğu: Çin’de yüz milyonlarca vatandaşın günlük hayatı gözetim sistemleriyle kayıt altına alınıyor. Yüz tanı­ma kameraları, sosyal kredi sis­temi ve mobil uygulamalardan toplanan devasa veri havuzları, yapay zekâ algoritmalarını bes­liyor. Bu veri bolluğunun temel vatandaşlık ilkelerinden birço­ğunu hiçe saydığını söylememe gerek yok.

2) Devlet–şirket işbirli­ği: Çin’de kamu güvenliği ve gözetim talebi, özel sektörün inovasyonunu teşvik ediyor. “Home-market effect” olarak bilinen bu olgu, devletin iç ta­lebinin şirketlere küresel pa­zarda avantaj sağlamasıyla so­nuçlanıyor. Yani burada, devlet devasa büyüklükte ve kişisel hakları ihlal eden bir iç pazar yaratıyor; fikir ve ürünleri­ni geliştirme avantajı yakala­yan şirketler de bu ekosistemde ti­carileşip dünyaya açılıyorlar.

3) Hukuki kı­sıtlamaların za­yıflığı: Otoriter rejimlerde kişisel verilerin korun­masına dair güçlü kurallar yok. Bu da inovasyonun hızı­nı artırıyor. Tabii bu sorunlu durum sadece Çin gibi otoriter rejimlerle sınırlı değil. Dün­yanın çok az ülkesinde kişisel haklar kapsamlı bir hukuki dü­zenlemeyle korunuyor. Üstelik hukuki düzenlemeler yeterli olsa bile kişisel verilerin para­ya ve şantaj unsuruna çevrildi­ği bu dönemde siber güvenlik sistemlerinin de yetkinliği bü­yük önem kazanıyor.

Bu çerçevede, 2023’de The Quarterly Journal of Econo­mics’de yer alan “AI-tocracy” makalesi yapay zekânın Çin gi­bi otoriter rejimlerde rejim da­yanıklılığına nasıl katkı sağ­ladığını göstermesi açısından önemli bir çalışma.

AI yalnızca gözetim için de­ğil, muhalefeti önceden tespit edip bastırmak için de kullanı­labiliyor. Rusya da benzer bi­çimde yapay zekâ destekli göze­tim teknolojilerini protestoları kontrol etmek için kullanıyor. Bu da “AI, otoriterlerin ellerin­de yalnızca ekonomik değil, si­yasal bir silaha da dönüşüyor” tezini güçlendiriyor.

ABD yapay zekâ yarışında da­ha çok özel sektör öncülüğünde ilerliyor.........

© Dünya