menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seçimler ve Dindarlık krizi!

19 14
03.04.2024

Açık sistemlerde kurumlar arasında kaçınılmaz bir etkileşim söz konusudur. Bu mahiyette 31 Mart seçimlerindeki neticeler ile dindarlığın hâlleri arasında doğrudan bir ilişkiden söz edilmelidir.

Toplumsal ve siyasal yapıyı salt akademik olarak izlemekle kalmayıp onun içinde yaşayan bir analist, Türkiye’de dindarlığın son birkaç yıldır bir kriz içinde olduğunu rahatlıkla görebilir.

Daha başlarken belirtmekte fayda var ki kriz, sanıldığının aksine dindarlığın azalması ya da Sol’un yeniden dindarlık aleyhine güçlenmesi değildir. Aksine dindarlık artıyor. Lâkin dindarlığın artışı ile kurumsallaşması arasında uyumsuzluk var. Bu uyumsuzluk, krize yol açıyor ve “çağdaş yaşam tarzı cephesi” ya da son siyasal adıyla “kent uzlaşısı” şeklinde yeniden zindelik kazanan Kemalist-Sol cephe, bu krizi satın alıyor, siyasal kazanımlara dönüştürüyor.

Türkiye, 1960’lı yılların sonlarından 1990’lı yılların ortalarına kadar, siyasal karşılığı da olan yoğun bir dindarlaşma sürecine girdi. Süreç, 28 Şubat’ta ağır darbeler aldı. 2002’den sonra ise dindarlaşma süreci, o darbeler hakkınca analiz edilmeden devam etti. 28 Şubat, sadece bir “kırpma” değil, aynı zamanda bir saptırma idi. Bu, dikkate alınmadı.

2002’den sonraki rahatlama ile birlikte, Anadolu’nun geleneksel yaşamından gelen milyonlarca insan, kentlerde hatta köy ve kasabalarda, şuurlu İslâmî kesime özendi, onlara benzemeye çalıştı, onların kıyafetlerine büründü. İslâmî kesim, o güne kadar olmadığı kadar kendisini, kendisine özenen bir kitle kuşatılmışlığı içinde buldu.

Krizin önemli bir kısmı burayla ilgili ama sadece o değil. Analizimde bu krizi “kontrolsüz büyüme/ kitleleşme, bürokratlaşma ve kurumsallaşmama” kavramları etrafında, belki eksik ama bir izlenim oluşturacak altı maddede ele almaya çalışacağım:

1.İslâmî kesimin 1960’lı yıllardan itibaren yaşadığı; bir ihya/uyanış/diriliş hâlidir. Asr-ı Saadet’ten bu yana, toplumsal ihya incelediğinde her ihya hareketinin yaklaşık kırk yılda motivasyonunu kaybettiği görülür. İhya, kurumsallaşmaz ya da karizmatik bireysel önderler tarafından motive edilmezse aşınır, büyüyüp kitlelere açılırken nitelik kaybına uğrar.

Bu gerçeklik karşısında Türkiye’de hızla büyüyen dindarlığı organize edecek ve dindarlaşma lehine daha büyük dalgalara dönüştürecek etkin bir kurumsallık oluşmadı.

Türkiye’de 1960’lı yıllar sonrası dindarlığın öncü şahsiyetleri çoğunlukla, yerelde birbirleri ile dayanışma hâlinde olan gönüllü ve özverili “ağabeyler”di. 2002’den önce toplumsal zeminde hizmet eden binlerce davet/irşad ehli ağabey, bu tarihten itibaren bürokrasiye yöneldi, toplumdan ve yereldeki bağlarından koptu. Dindarlığa yönelen kitleler kendilerine yol gösterecek ağabeylerden yoksun kalırken ağabeyler arasındaki iletişim de bürokrasi meşgalesi içinde zarar gördü. Neticede ağabeylerin kendileri aşınmaya başladı. Onlar, geçmişte birer misal iken bürokrasiye yöneldikten sonra kendi ve ailevi hâlleriyle, Batılı ve Batıcı medyaya konu olacak ölçüde “dindar tutarsızlığın”, kabaca “iki yüzlülüğün” misali oldular.

Eski bir Ankara mukimi olarak bir romanıma konu olduğu üzere “mücahitlikten müteahhitliğe” diye kavramlaştırılan bu menfi dönüşümün sorumluluğunu ağabeylerin üzerine atmak kolaya kaçmak olur. Zira ağabeylerin kendileri de ilgiye muhtaçtır. Nitekim Ashabın büyükleri dahi birbirlerine yönelik nasihate süreklilik kazandırmışlardır.

Türkiye’de dindar kesimin devlette görev alma ve devlet imkânlarından hakkaniyete uygun istifade etmek konusunda ne bir fıkıh bilgisi ne de bir kültürü vardır. Bu iki yoksunluk, bürokrasiye yerleşen ağabeylerin ve onların talebeleri konumundaki genç şahsiyetlerin bir tür felaketi oldu. Helali haram; haramı helal zannettiler, önce üzülüp bunaldılar, ardından “ölçüsüz kalınca” gelişigüzel yaşamaya başladılar. Bunu görüp önlem alacak bir mekanizma olmayınca tertemiz Anadolu yiğitleri, İstanbul beyefendileri, Ankara’nın bürokratik ağları içinde tükenip gittiler. Daha önce dindar kesime ağabeylik yaparken yük olmaya başladılar.

İktidar değişimi ile birlikte gelen, Ankara’da ya da taşradaki devlet kurumlarındaki farklılaşmayı “eski devlet bürokrasisi”nin ıslahına vesile edecek bir mekanizma olmadığı gibi menfi gidişatın önüne geçecek bir üst mürşitlik kurumu da........

© Doğruhaber


Get it on Google Play