menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sonsuz Hayat Karşısında Yaklaşmakta Olan Küresel Felaketlerin Anlamı

33 0
14.04.2024

I.

Bu satırları yıllar önce defalarca şevkle izlediğim Titanic filmini bundan birkaç güç önce tesadüfen parça parça izledikten ve üç gün boyunca ağır mesane ve prostat iltihabıyla boğuştuktan sonra yazıyorum. Bir yandan da etkisi yirmi gün süren iğnemin on üçüncü günündeyim. Yani zihinsel yeteneklerimin ve yazma heyecanımın normal kapasitesinin yarısıyla yazıyorum. Normalde bu yazıyı bir hafta daha bekletmem ve tam kapasiteyle yazmam gerekir. Fakat yazının enerjisi beni öylesine sardı ki, eğer yazıyı bekletsem, her gün uyku ilacı almam gerekecek ve yazıyı yazmadıkça içimdeki enerji daha da büyüyecek. Ben de tam kapasiteyle olmazsa bile bu makaleden bir an evvel kurtulmak istedim.

Normalde iğne etkisindeyken hafif kitaplar okurum ve bu kitaplar da beni enerjiye boğan tefekkürlerime engel olur. Fakat mesanem ve prostatım iltihaplanınca mecburen kitap okumayı bıraktım. Bu iltihap da kolay bir şey değil. Tuvalete koşuyorsunuz, idrar gelene kadar otuz saniye ağır sancı yaşıyorsunuz, sonra idrar parça parça ama azıcık geliyor, daha da ağır bir sancı yaşıyorsunuz, sonra “bitti” diye yatağa gidiyorsunuz, on dakika içinde idrar yine bastırıyor ve altınıza kaçırmamak için bir daha koşturuyorsunuz, yine aynı sancı. Tam üç gün sürdü bu süreç, bu üç gün boyunca toplam yarım saat bile uyuyamadım. Bir süre “bu sana Allah’ın bir cezası mı” diye düşündüm. Kendi kendime sordum: “Şu halinle Allah’tan razı mısın?” “Razıyım” dedim. “Demek ki bir suçun cezası değil, bu musibetin bir hikmeti var.” Üç gün boyunca kitap okuyamadığım için yatakta ruhumu Titanic filmindeki büyük felaketin bende uyandırdığı düşünceler meşgul etti. Nihayetinde antibiyotik etkisiyle hastalığın sancısı bitince bu düşünceler bu makaleye dönüştü.

II.

Malum gelecek otuz yılımızda bizi Titanic felaketinden daha büyük tehlikeler bekliyor. Küresel bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Türkiye’yle beraber altmış çevre ülkesinin yanında merkez ülkeler de ağır travma yaşıyor bu krizde. Tek çözüm zengin ülkelerden ve sınıflardan fakir uluslara ve sınıflara kaynak aktarmak. Fakat yeryüzüne yön veren güçler bunun tam aksini yapıyor. Rusya’nın 1989’dan 2001’e kadar yaşadığı gibi, ABD’nin 1929’dan 1942’ye kadar yaşadığı gibi, Afirika ülkelerinin 1980’den bugüne kadar yaşadığı gibi bir on on beş yıl belki de bu krizle boğuşacağız. Küresel bir jeopolitik savaşın ortasındayız. ABD ile Rusya-Çin bloku arasındaki savaş Suriye’de başladı, Ukrayna’ya yayıldı. Savaş şiddetini artırarak devam edecek. Yarın neresinin savaş bölgesi olacağını bilmiyoruz. Buna bir de İsrail-Hamas savaşı eklendi, Batı dünyasıyla İslam dünyası arasındaki düşmanlık tedavi edilemeyecek kadar bozuldu. Ve bu durum her iki tarafta da radikalleşmeyi besliyor. Bir yandan da küresel ısınma diye bir felaket bizi bekliyor. Yirmi yıl ila elli yıl arasında küresel sıcaklık eşiği aşacak, kutuplarda buzulları eriten zincirleme bir reaksiyon başlayacak ve yeryüzünde iki üç hafta süren ve ikinci dünya savaşından daha büyük acılar ve travmalar yaşatan bir felaket yaşanacak. Bugün elli yaş altında olan pek çok kimse olarak bu felaketi göreceğiz. Ve buna engel olamıyoruz çünkü tüm tüketimimiz karbon kaynaklı enerji ürünlerine bağlı. Buna karşı da bir önlem alabiliriz, zira yeryüzünde sırf finans akıtılmadığı için hayata geçirilemeyen sayısız proje var küresel ısınmaya karşı. Fakat küresel güçler kendi güç ve kaynak savaşlarına boğulmuş, bu projeleri hiç düşünmüyor bile. Bir de Türkiye’nin ağır bir borç krizi var. Ağır bir Kürt ve göçmen sorunumuz var. Bunlar önlem alınması kolay sorunlar değil. Ve yine Türkiye’yi bekleyen ve........

© dibace.net


Get it on Google Play