Nıetzche’nin Tırnaklarını Sökmek
I.
İnsanın yaşam yolunda kendine rehberlik yapmış bir dehayı eleştirmesi çok güç bir iştir. Ama yine de bu işe kalkışacağım. On üç yaşımdan beri ömrüm Nietzsche’yi düşünerek geçti. Çok zor zamanlarımda Nietzsche’den öğrendiklerim beni ayakta tuttu ve hayata sımsıkı bağladı. Nietzsche’nin tüm külliyatını okudum ve onun üzerine çok güzel bir kitap yazdım ve bir dönem Nietzsche’nin havariliğini yaptım. Fakat 2017 yılından sonra, yani psikoterapimi yaptıktan, Bediüzzaman’ı ve Kuran’ı bir psikoterapi kitabı olarak okumayı öğrendikten ve ibadete başladıktan sonra yeni bir yaşam şuuruna eriştim. Ve bu yeni yaşam şuuru beni belli konularda Nietzsche’yle çatışma içine soktu. Başlarda bu durum beni çok rahatsız etmiyordu fakat bu çatışmanın ruhumda yarattığı ıstırap eninde sonunda beni bu çatışmayla yüzleşmeye ve hesaplaşmalarımı kaleme dökmeye zorladı. Ben de bundan bir iki hafta kadar evvel Richard Schacht’ın 660 sayfalık mükemmel Nietzsche özetini okudum ve bu çatışmanın nereden kaynaklandığını ve bu çatışmayı çözmek istiyorsam Nietzsche’yi nasıl dönüştürmem gerektiğini anladım. Bu yazı bu hesaplaşmaların kaleme dökülmüş şeklidir.
Başta bu yazıyı objektif bir makale suretinde yazmak istiyordum. Fakat bir makale genellikle ruhsuz ve cansız kansız olur. Bunun yerine ben de ömrümüm başından beri Nietzsche’yle maceramın nasıl şekillendiğini bir yaşam hikayesi gibi anlatmanın derdimi daha iyi ifade edeceğine inandım. Bu yazıda on üç yaşımdan beri Nietzsche’yle maceramın nasıl şekillendiğini, Nietzsche’nin beni nasıl dönüştürdüğünü ve ona olan eleştirilerimin nasıl adım adım şekillendiğini anlatacağım. Bir yaşam hikayesi suretinde anlatılmış olsa da bu yazı bir otobiyografi değildir. Bir düşünce eseridir. Umarım bu yolla okurun da bir tefekkür sürecine katılmasını sağlayabilmiş olurum.
II.
Benim Nietzsche’yle ilk karşılaşmam ortaokul yıllarında arkadaşlarımla gittiğim laik kitapçılarda gördüğüm Nietzsche kitaplarının kapaklarının üzerimde yarattığı etkiydi. O dönemlerde radikal İslamcıydım ve Nietzsche’nin kitapları yeni yeni çevrilmeye başlanmıştı. Kitapların kapaklarında Nietzsche’nin dehşet verici bir yüzü vardı. Kalın gür bıyıklar ve öfkeli bir yüz. Ve kitapların adları benim dinim için tehdit ediciydi: Deccal, Ahlakın Soykütüğü, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Putların Alacakaranlığı, Güç İstenci… o dönemlerde bir gün bu kitapları okursam dinimden çıkabileceğimi düşünür ve Nietzsche’den çok korkardım.
Çok daha sonrasında Nietzsche külliyatını 2013 yılında okuduğumda bu kitaplar beni dinden uzaklaştırmaktansa dinime daha çok bağladı. Çünkü Nietzsche Hıristiyan itikadını reddetmiş olsa da Allah yolunda yolculuk yapan ve bu yolda nice ilahi hakikatler keşfetmiş bir düşünür olarak göründü gözüme.
Bir iki örnek vereyim:
Nietzsche’nin en temel düşüncelerinden biri Apollon-Dionysos ikilisidir. Bu ikili evrene biçim veren iki metafizik ilkedir. Apollon bizleri bütünleştirir ve yaşamımıza mutluluk katar. Dionysos ise bizleri paramparça ve darmadağın eder. Fakat her Dionysos yeni bir Apollon’un başlangıcıdır. Yani her paramparça olduktan sonra yeniden bütünlüğümüzü sağlar, ayağa kalkar ve hayat yolunda yolculuğumuza devam ederiz. Bu dönüşüm de bizim özgür irademizle gerçekleşmez. Evrene hükmeden bu iki metafizik ilke bizlere hükmettiği için gerçekleşir. Pek kimse bilmez ama bu düşünce İslam metafiziğindeki Cemal-Celal ikilisinin Batı düşüncesine tercümesinden ibarettir. Tanrı’nın bir Cemali isimleri vardır ve bu isimler bizleri bir bütünlük haline getirir ve bizi mutlu eder. Tanrı’nın bir de Celali isimleri vardır ki bu isimler yoluyla Tanrı bizleri paramparça eder. Fakat her paramparça oluş yeni bir Cemal’in hizmetindedir. Zira Tanrı bizleri her ölümümüzden sonra yeniden diriltir ve bizlere yeniden bir bütünlük bahşeder.
Nietzsche kozmolojisinin temel düşüncesi olan kuvvet düşüncesi de İslam metafiziğinde tam bir karşılık bulur. Nietzsche için kuvvetler birer oluş ve süreçtir ve evrene ve evrendeki varlıklara biçim verir. “Kuvvet nedir?” diye Nietzsche’ye sorduğunuzda Nietzsche sizlere şöyle bir yanıt verecektir: “Birer oluş ve süreç olarak kuvvetler kozmik arzulayışlardır. Örneğin bir elmayı yedikten sonra o elmanın tüm vücuduna dağılıp sonra dışkı olarak çıkmasına kadarki süreç tek bir kuvvetin güdümü altındadır.” Buradan bakınca Nietzsche’nin örnek olarak verdiği bu kuvvet Tanrı’nın Rezzak (rızık verici) ismine tekabül eder. Nietzsche için bu kuvvetlerin bir benliği, ruhsallığı ya da öznelliği yoktur. Fakat bunlar bedenimizdeki bilinçsiz ama bir hedefe yönelmiş dürtüler ve içgüdüler gibi birer arzulayıştır. İslam metafiziğinde Tanrı’nın sonsuz ismi vardır. Bu isimler de evrene biçim veren kozmik arzulayışlardır. Ve evrendeki her varlık Tanrısal isimlerin güdümünde bir varlık kazanır. Nietzsche’nin kozmik arzulayışlar olarak kuvvet kavramından ne anladığına bakacak olursanız bu kuvvetlerin her birinin İslam metafiziğinde ilahi bir isme tekabül edeceğini görürsünüz. Yani Nietzsche sayesinde ben o güne kadar soyut olarak bildiğim ilahi isimleri somut bir biçimde tefekkür etme yeteneği kazanmıştım.
Nietzsche’nin yaratmak istediği üstinsan da İslam kozmolojisinde tam bir karşılık bulur: insan-ı kamil. Nietzsche Güç İstenci kitabında yaratmak istediği kahraman için şu adı kullanır: İsa ruhlu Jül Sezar. Üstinsan Jül Sezar gibi olmalıdır. Yani mıymıntı ve silik olmamalı, hayatın zorluklarına karşı mücadeleci savaşçı ruhunu korumalı ve evrene bir biçim verme iradesini gösterebilmelidir. Fakat alabildiğine bencil olan Jül Sezar’dan farklı olarak, üstinsanın ruhu İsa gibi evrene, yaşama ve yaşamdaki her şeye karşı sevgi dolu olmalıdır. Buradan bakınca İsa ruhlu Jül Sezar tam da İslam peygamberi Hazret-i Muhammed’in tecessümüdür. Zira Hazret-i Muhammed’in kalbi de insanlığa ve evrene karşı sevgi doluydu. Fakat Hazret-i Muhammed de mıymıntı ve pısırık bir insan değildi. O değerleri namına tüm dünyayla ölümüne savaştı, defalarca yıkım yaşadı ve her seferinde ayağa kalktı. Nihayetinde bu yolda başarılı da oldu. Zaten yeryüzünden ve bedenden nefret ettiği ve pısırık insanlar yarattığı için kurumsal Hıristiyanlığa düşman olan Nietzsche’nin savaşçı olduğu ve yeryüzü nimetleriyle barışık olduğu için İslam’a sempatiyle yaklaştığını eserlerini taradığınızda da göreceksiniz.
“Tanrı öldü” sloganıyla bilinen Nietzsche’nin bir çeşit Tanrı’ya inandığını da külliyatını dikkatle okuduktan sonra keşfedecektim. Nietzsche tüm felsefesini sistematik bir biçimde özetlediği Güç İstenci adlı kitabında tüm evreni kuvvetler ve güç istenci kavramlarıyla taradıktan sonra evrenin bütününü tefekkür eder ve şu cümleleri söyler: “İşte burada tüm evreni temaşa eden bir Kozmik Bilinç’in varlığını kabul etmek zorunda kalıyoruz. O halde Hıristiyan Tanrısını reddediyoruz. Fakat bir oluş ve süreç olarak Tanrı’yı kabul ediyoruz.”
III.
Benim Nietzsche’yle ikinci karşılaşmam yirmi yaşımda cemaat imamıyla bir sorun yaşadıktan sonra gönderildiğim kitap okuma kampında gerçekleşti. Bu kampta elime gençleri felsefeden uzak tutmak için bir Nurcu’nun yazdığı bir kitap geçti. Bu kitapta yazar, Schopenhauer ve Nietzsche gibi büyük filozofların hayatlarından travmatik sahneler aktarıyor ve “eğer felsefeyle uğraşırsanız siz de böyle travmalar yaşarsınız” mesajını veriyordu.
Nietzsche’nin travması Nietzsche’nin delirme olayıydı. Nietzsche bir gün bir at arabasına biner. At hastalıklıdır. Arabacı, at yürüsün diye atı acımasızca kırbaçlar. Nietzsche “zulmetme hayvana!” diye bağırır. Bunun üzerine arabacı Nietzsche’yi de kırbaçlar. Ve Nietzsche yere yıkılır, “ben ne kadar ahmakmışım” diyerek delirir. Ve o güne kadar düşmanı olduğu Hıristiyan papasına ‘çarmıha gerilen’ imzasıyla bir mektup yazar. Nietzsche’nin sonraki on yılı ablasının bakımında geçer Nietzsche bu olaydan sonra delirmiştir ve o günden sonra artık kimseyle konuşmaz.
Bu hikâye beni Nietzsche’den uzaklaştırmaktansa ona âşık etti. Zira hayvan sevgisiyle dolu bir evde büyüdüm ve bir insanın hayvana merhamet duygusuyla delirmiş olması bende o kişiye karşı muazzam bir sevgi ve merhamet duygusu uyandırdı. Ve sonraki on yedi yılımda “bu adam ne yaşamış olabilir ki bu olaydan dolayı delirdi?” diyerek çok düşündüm. Ve nihayetinde Nietzsche külliyatını okuduktan sonra sanırım doğru cevabı buldum.
Nietzsche ömrü boyunca merhamet duygusuna düşmanlık etti. Nietzsche ömrü boyunca hastalıklı ve zayıf insanları aşağıladı. Nietzsche, idealindeki üstinsana şunu tavsiye etti: “insanlık namına güzel bir değer yarat. Ve sıradan insanları bu değer namına gerekirse kırbaçlayarak at gibi koştur.” Ve Nietzsche, felsefesini inşa ederken ömrü boyunca kendi ruhunun derinliklerindeki dürtüleri analiz etti. Nietzsche’nin o hastalıklı at kırbaçlanırken ata duyduğu merhamet duygusu kendi felsefesinin kökten yıkımı anlamına geliyordu. Bu kökten yıkım sanıyorum Nietzsche’nin zihninde ağır bir travma yarattı çünkü yıllarca kendisine karşı savaştığı o merhamet duygusunu ruhunda fark ettiği anda Nietzsche’nin tüm felsefesi çökmüştü. İşte bu sebeple Nietzsche çöküşü yaşar yaşamaz “ben ne ahmakmışım” dedi ve papaya ‘çarmıha........
© dibace.net
visit website