Perşembe’nin gelişi çarşambadan belliydi. ABD günlerden beri İran’ın İsrail’e yanıt vereceğini söyleyip duruyordu. Amerikan basını savaş çığlıkları atıyordu. Cumartesi gelip çattı. Hafta sonu tatilinde olan ABD Başkanı bir anda tatilini yarıda kesip Beyaz Saraya geri döndü. O dönüş yolundayken İran’ın onlarca Shahed-136 kamikaze dronlarını havalandırdığı haberi geldi. Hedef İsrail topraklarıydı. Hatırlanacağı üzere bu dronları Rusya, Ukrayna savaşında etkin bir şekilde kullanıyor. Düşük irtifada uçtuğu için radarların tespit etmesi oldukça zor.

ABD, o kadar çok yaygara yaptı ki İran’ın İsrail’e saldıracağını Mısır’daki sağır sultan bile duydu. Oysa bu tür operasyonların en önemli özelliği baskın şeklinde olmasıdır. İran, göstere göstere, el sallaya sallaya bu saldırıları düzenledi. Saldırılardan bir gün sonra anlaşıldı ki İran saldırılardan 72 saat önce bölge ülkelerini bilgilendirmiş; hatta nasıl bir misilleme yapacağı konusunda Türkiye üzerinden ABD ve İsrail ile müzakere bile etmiş. Dolayısıyla, ABD, İsrail ve Türkiye misilleme yapılacağını günler öncesinden biliyorlarmış.

İsrail ordu sözcüsünün açıklamasına göre fırlatılan dronların %99’u İsrail topraklarına gelmeden sınır dışında imha edildi. Gerçekte, hedeflerin vurulmasından öte bu durum İran için bir izzeti nefis meselesi haline gelmişti. Ne Kasım Süleymani suikastında ne de önceki saldırılarda İran kendisinden beklenilen misillemeyi gerçekleştirememişti. Humeyni’den bugüne kadar tüm İran liderleri İsrail hakkında bir çok şey söylediler. Bunların en başında İsrail’in ortadan kaldırılması; hatta önceki Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad’ın dediği gibi haritadan silinmesi gibi birçok iddialı ve daha çok sloganlaşan ifadelerde bulundular ve bu ifadeler de daha çok içe dönük yani İran toplumuna dönük mesajlar olmuştu.

Daha önceki saldırılarda kuvvetli bir söyleme karşı beraberinde kuvvetli bir eylem gelmemişti ancak cumartesi günü ilk defa İran İsrail topraklarına yönelik bir saldırı düzenledi ve saldırının başarıya ulaşıp ulaşmamasından çok İran’ın bu kararlılığı göstermiş olması önemlidir. Zira nükleer güç olmaya aday bir ülkeden bahsedildiğini de unutmamak gerekir. İran’ın bugün İsrail’e tavrı gelecekte bir nükleer güç olduğunda İsrail’e göstereceği benzer tavırlara bir emsal teşkil edecektir. Bu nedenle İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, pazar sabahı yaptığı açıklamada “Bu gece tüm dünya İran’ın ne olduğunu gördü” dedi.

İran’ın İsrail’e yönelik saldırısı Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51 inci maddesi gereğince yani meşru müdafaa hakkı çerçevesinde misilleme hakkı olarak görülmektedir. İran saldırıdan sonra Birleşmiş Milletleri bilgilendirerek meşru müdafaa hakkına dayanarak başlatmış olduğu misilleme saldırılarının sona erdiğini aynı gece açıkladı. Ancak daha önce de ABD ve İngiltere İsrail’e karşı yapılacak İran misillemesini bir meşru müdafaa hakkının kullanılmasından çok bir saldırı olarak kabul edeceklerini veya kabul ettiklerini açıklaması, İsrail’in de Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkı çerçevesinde misilleme hakkını kullanabileceği anlamına geldiği konusunda hem fikirler.

İran, İsrail’e karşı cumartesi gecesi misilleme hakkını kullanırken Yemen, Lübnan ve Suriye cephelerindeki direniş eksenine bağlı Şii gruplardan da destek aldı. Bu cephelerden de İsrail’e füze ve dron fırlatıldı. İsrail, bu grupları terör grubu olarak nitelendiriliyor, benzer şekilde ABD ve İngiltere de bu grupları terör grupları olarak nitelendiriyor ve dolayısıyla İsrail’in bu gruplara yönelik ilk etapta bir cezalandırma harekatı başlatılacağı öngörülüyor. Geçen hafta Netanyahu ne demişti? “Kim bize zarar verirse, biz de ona zarar vereceğiz” Bu bağlamda, Cumartesi gecesi Hizbullah’a ait önemli askeri noktalar İsrail tarafından imha edildi.

Bu arada tüm dünya İsrail’e ve İran’a itidal çağrısında bulundu. Çin de İran ve İsrail’e itidal çağrısında bulunan ülkelerin başında geliyordu. Çin’in taraflara itidal çağrısında bulunması oldukça önemli zira özellikle İran’la Çin arasında stratejik ilişkiler bulmaktadır. İran’la Çin arasında savunmadan enerjiye enerjiden ticarete geniş bir ilişki ağı bulunduğu biliniyor. Ayrıca, İran Çin öncülüğünde kurulan Şangay İşbirliği Örgütü’nün ve BRICS’in de daimi üyesidir. Bu nedenle, İran, ne Irak’a ne Afganistan’a ne de Libya’ya benzemektedir.

Unutmamak gerekir ki ABD, Afganistan’da 20 yıl boyunca mücadele ettikten sonra iktidarı ve devleti 20 yıl boyunca savaştığı Taliban’a devretti. Benzer şekilde ABD ve NATO güçlerinin gözetiminde Kaddafi’nin öldürülmesi ve ondan sonraki süreçte Libya’nın fiili olarak ikiye bölünerek bir iç savaş sürecine sürüklenmesi ve bugüne kadar herhangi bir çözüm getirilememesi de önemlidir. Irak’ta Saddam Hüseyin devrilip idam edildikten sonra ortaya çıkan süreç ve sonuç ABD’nin yıllar önce hayal ettiği Irak’a demokrasinin götürülmesi ve tesis edilmesini bir rüyadan ibare hale getirmiştir.

Peki şimdi ne olacak?

İran, misilleme yaptıktan sonra köşesine çekilmiş durumda. İran’da günlerce sürecek bir kutlama süreci başladı. İran halkı bu misillemeyi bir zafer olarak görüyor. Dolayısıyla, bu boyutuyla bu saldırıların ilk sonucu İran toplumundaki öfkenin bastırılması, son dönemdeki gelişmelere yönelik İran halkının tepkisinin rejim ve yönetim üzerinden ABD ve İsrail düşmanlığına kanalize edilmesi, diğer bir sonuç ise uzun yıllardan beri yalnızlaştıran İran’ın sanıldığının aksine zayıf olmadığı, güçlü olduğu topraklarına, ülkesine ve vatandaşlarına yapılan saldırılara cevap verme konusunda kesinlikle vakit kaybetmediği mesajını verilmesi olmuştur.

Unutulmaması gereken diğer bir husus da İran’ın İsrail’e gönderdiği Shahed-136 dronlarının Ukrayna savaşında da Rusya tarafından etkin olarak kullanıldığı gerçeğidir. Zira 7 Ekim’den sonra Rusya’nın Hamas’ı kınamaması ve Filistinlilerin yanında durması nedeniyle İsrail, Ukrayna’ya silah yardımı da dahil olmak üzere; hatta daha önce karşı çıktığı Demir Kubbe sistemini dahi vereceği gündeme gelmişti. Putin’in İran’ın misillemesinden sonra yaptığı iddia edilen açıklamasında Rusya’nın İran’ın yanında olduğu ifadesi aynı zamanda Ukrayna-İsrail ilişkilerine yönelik bir tepkinin de yansıması olarak görülmelidir.

Halihazırda ABD’nin Kızıldeniz’de 4, Aden körfezinde 1 ve Akdeniz’de 2 olmak üzere toplam 7 savaş gemisi Orta Doğu bölgesinde bulunuyor ve bu savaş gemileri sıradan savaş gemileri değil. Bunların kimisi füze fırlatabilen gemiler iken kimileri ise füze savar sistemleri taşıyan gemiler. Bu nedenle, İran’ın cumartesi günü fırlatmış olduğu füzeler ve göndermiş olduğu kamikaze dronları bölgedeki denizdeki ve karadaki Amerikan hava savunma sistemleriyle önlendi. ABD, 70 dron ve 3 füze önlediği açıkladı. İsrail ordu sözcüsünün açıklamasına göre dron ve füzelerin %99’u sınır ötesinde önlendi.

İran tarafında misillemenin sonuçları böyle görülürken İsrail tarafında ise resmi açıklama ve kabinenin kararı bekleniyor. Her şeyden önce İsrail nasıl bir yanıt verecek o merakla bekleniyor. Ama İran saldırılarının özellikle Netanyahu’nun iç politikada yaşadığı sorunların ve üzerindeki kamuoyu baskısının ortadan kaldırılması adına önemli bir can suyu olduğu açıktır İran saldırıları açıkça Netanyahu’yu yeniden dirilmiştir ve siyasi ömrüne ömür katmıştır. Nihayet beklenen açıklama Pazar günü öğleden sonra geldi. Netanyahu İran’a misillemede bulunmayacaklarını duyurdu. Bu kararda Biden’ın telefon görüşmesinin etkili olduğu söyleniyor. Biden yönetimi yaptığı açıklamada İsrail’in misilleme operasyonunda ABD’nin yer alamayacağını duyurmuştu. Muhtemelen Netanyahu’ya da aynısı söylendi.

Saldırıdan sonra ABD ve İngiltere İsrailli koruyacaklarını ve yanında duracaklarını açıkladılar. Bu anlaşılabilir bir durum zira bu iki ülkeden birisi İsrail’in annesi diğeri ise babasıdır. İran saldırıları karşısında bu iki ülke (teşbihte hata olmaz) bir ebeveyn hassasiyetiyle adeta kendi çocukları olan İsrail’i koruma altına almışlardır. Ancak ABD ve İngiltere’nin bu yaramaz çocuğu İsrail’in Orta Doğu’da geniş ölçekli bir savaş çıkarma potansiyeli oldukça yüksektir. İsrail’i koruma adına İsrail’in yaptığı hatalar görmezden gelinmeye başlarsa bu ne İsrail halkı için ne bölge halkı için ne de dünya için hayırlı bir sonuç ortaya çıkarmaz.

Şimdi bu yeni süreç İran’ın misillemesi ile sınırlı mı kalacak? Karşılığında İsrail’in saldırı yapmaması için bir takım tavizler mi verildi? Örneğin güney Lübnan’dan Hizbullah saldırılarının durdurulması gibi ya da Yemen’de Husilerin faaliyetlerini durdurması gibi. Muhtemelen İsrail ile İran’ın kendi aralarındaki kozları paylaşabilecekleri yegâne yer Suriye olarak görülmektedir. Bundan sonraki süreçte ne olacaksa Suriye sahasında olacak ve iki ülkenin belki de geleceği Suriye sahasında yürüttükleri doğrudan ve dolaylı rekabetin sonucunda belli olacaktır.

Uzun lafın kısası her şeye rağmen İran’a Irak’a ve Libya’ya yapılanların yapılması bugün mümkün gözükmüyor ve sadece hava harekatıyla hava saldırısıyla İran’a diz çöktürmek de mümkün değil. İran coğrafi olarak büyük bir hinterlanda, geniş topografik yapısı zorlu bir arazi yapısına ve gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu büyük bir nüfusa sahip bir ülkedir. Bu nedenle ABD veya İngiltere İran’a müdahale ederse onlar için sonu gelmeyen bir savaş süreci de başlamış olur. Şu sıralar, ABD, ikinci bir Afganistan ve Irak’la uğraşmak istemiyor. Son gelen haberler taraflar arasında bir tür uzlaşmaya varıldığını gösteriyor. İsrail karşılık vermeyecek aynı zamanda Refah’a yapılacak kara harekatının da ertelendiği açıklandı. Fakat İsrail ordusu yedekleri göreve çağırdı. Kuzeyde askeri yığınak yapıyor. İsrail-Lübnan sınırında Hizbullah milisleriyle şiddetli çatışmalar yaşanıyor. İran köşesine çekilmiş olabilir ama İran’ın yörüngesinde olmadığı iddia eden Hizbullah, İsrail ile savaşa devam ediyor ve yakın gelecekte devam edecek gibi de görünüyor.

Son olarak belirtmek gerekir ki Orta Doğu siyasetinde dengeler saat başı değişir.

QOSHE - Orta Doğu’nun en uzun savaşı başlıyor mu? - Barış Adıbelli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Orta Doğu’nun en uzun savaşı başlıyor mu?

44 1
15.04.2024

Perşembe’nin gelişi çarşambadan belliydi. ABD günlerden beri İran’ın İsrail’e yanıt vereceğini söyleyip duruyordu. Amerikan basını savaş çığlıkları atıyordu. Cumartesi gelip çattı. Hafta sonu tatilinde olan ABD Başkanı bir anda tatilini yarıda kesip Beyaz Saraya geri döndü. O dönüş yolundayken İran’ın onlarca Shahed-136 kamikaze dronlarını havalandırdığı haberi geldi. Hedef İsrail topraklarıydı. Hatırlanacağı üzere bu dronları Rusya, Ukrayna savaşında etkin bir şekilde kullanıyor. Düşük irtifada uçtuğu için radarların tespit etmesi oldukça zor.

ABD, o kadar çok yaygara yaptı ki İran’ın İsrail’e saldıracağını Mısır’daki sağır sultan bile duydu. Oysa bu tür operasyonların en önemli özelliği baskın şeklinde olmasıdır. İran, göstere göstere, el sallaya sallaya bu saldırıları düzenledi. Saldırılardan bir gün sonra anlaşıldı ki İran saldırılardan 72 saat önce bölge ülkelerini bilgilendirmiş; hatta nasıl bir misilleme yapacağı konusunda Türkiye üzerinden ABD ve İsrail ile müzakere bile etmiş. Dolayısıyla, ABD, İsrail ve Türkiye misilleme yapılacağını günler öncesinden biliyorlarmış.

İsrail ordu sözcüsünün açıklamasına göre fırlatılan dronların ’u İsrail topraklarına gelmeden sınır dışında imha edildi. Gerçekte, hedeflerin vurulmasından öte bu durum İran için bir izzeti nefis meselesi haline gelmişti. Ne Kasım Süleymani suikastında ne de önceki saldırılarda İran kendisinden beklenilen misillemeyi gerçekleştirememişti. Humeyni’den bugüne kadar tüm İran liderleri İsrail hakkında bir çok şey söylediler. Bunların en başında İsrail’in ortadan kaldırılması; hatta önceki Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad’ın dediği gibi haritadan silinmesi gibi birçok iddialı ve daha çok sloganlaşan ifadelerde bulundular ve bu ifadeler de daha çok içe dönük yani İran toplumuna dönük mesajlar olmuştu.

Daha önceki saldırılarda kuvvetli bir söyleme karşı beraberinde kuvvetli bir eylem gelmemişti ancak cumartesi günü ilk defa İran İsrail topraklarına yönelik bir saldırı düzenledi ve saldırının başarıya ulaşıp ulaşmamasından çok İran’ın bu kararlılığı göstermiş olması önemlidir. Zira nükleer güç olmaya aday bir ülkeden bahsedildiğini de unutmamak gerekir. İran’ın bugün İsrail’e tavrı gelecekte bir nükleer güç olduğunda İsrail’e göstereceği benzer tavırlara bir emsal teşkil edecektir. Bu nedenle İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, pazar sabahı yaptığı açıklamada “Bu gece tüm dünya İran’ın ne olduğunu gördü” dedi.

İran’ın İsrail’e yönelik saldırısı Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51 inci maddesi gereğince yani meşru müdafaa hakkı çerçevesinde misilleme hakkı olarak görülmektedir. İran saldırıdan sonra Birleşmiş Milletleri bilgilendirerek meşru müdafaa hakkına dayanarak başlatmış olduğu misilleme saldırılarının sona erdiğini aynı gece açıkladı. Ancak daha önce de ABD ve İngiltere İsrail’e karşı yapılacak İran misillemesini bir meşru müdafaa hakkının kullanılmasından çok bir saldırı olarak kabul edeceklerini veya kabul ettiklerini açıklaması, İsrail’in de Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkı çerçevesinde misilleme hakkını kullanabileceği anlamına geldiği konusunda hem fikirler.

İran, İsrail’e karşı cumartesi gecesi misilleme hakkını kullanırken Yemen, Lübnan ve Suriye cephelerindeki direniş eksenine bağlı Şii gruplardan da destek aldı. Bu........

© CGTN Türk


Get it on Google Play