Bu son olsun!
Baştan söyleyeyim; “Parti içi demokrasi” konusunu vurgulayan bu yazı AKP ile ilgili değildir. Bana göre İhvan sosuna bulanmış muhafazakâr bir topluluk olan bu kuruluş bir tarikat ve cemaatler koalisyonudur. Burada biat ve itaat kültürü egemendir. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana kendi içinde oligarşik bir yönetim oluşturan CHP’nin yeniden yapılanmasına dönük öneriler içermektedir. Zira kendi içinde demokrasi olmayan bir partinin ülkeye demokrasi getirmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunun da olmazsa olmazı, üyelerin kendi yöneticilerini kendilerinin seçmesidir. Belediye meclis üyesi, belediye başkanı, milletvekili ve en küçük birimden genel başkana kadar… 1973 ve 1977 seçimlerinde delegelerle, 1987’de tüm üyelerle, 2002 ve 2007’de merkez yoklaması ile milletvekili sıfatını kazanmış deneyimli bir siyasetçi olarak kendimde bu hakkı görüyorum. Ayrıca, 10 Haziran 2020 tarihli, “CHP Yeniden Yapılanmalıdır” adlı kitapçığı yayınlayarak çözüm önerilerini başta genel başkan, MYK üyeleri ve bazı örgütlere sunmuş bir CHP’li olarak savlarımı sürdürüyorum.
Genç kuşaklara anımsatırım, 12 Eylül’den önceki Siyasi Partiler Yasasında ana kural adayların yargıç önünde tüm üyelerle belirlenmesiydi. Merkez yoklaması ise özel durumlarda başvurulan bir yöntemdi. Başta CHP ve Adalet Partisi önseçim yaparlardı. Genel merkezlere tanınan kontenjan sayısı yüzde beşi geçemezdi. Onlarda bu haklarını olabildiğince titiz değerlendirirlerdi. CHP’deki Altan Öymen, Hikmet Çetin, Erol Çevikçe, Hasan Esat Işık, Haluk Ülman, Ahmet Taner Kışlalı gibi…
Bu yazdıklarım sizi yanıltmasın, günümüzdeki Siyasal Partiler Yasası da aynı hükümleri taşımaktadır. CHP tüzük ve yönetmelikleri de aynı doğrultudadır. Ancak 12........
© Bizim TV
visit website