Mikroşöhretleşmiş Siyaset ve Dijital Kamusallığın Yeni Estetiği: Zohran Mamdani’nin Asıl Anlamı
Yakın zamanda nihayete eren doktora araştırmam, çevrimiçi varlıklarıyla siyaset kültürünü dönüştüren yeni bir politikacı kuşağını – Alexandria Ocasio-Cortez, Ilhan Omar, Marjorie Taylor Greene ve Lauren Boebert – mercek altına alıyordu. Bu isimleri incelerken, siyasi otoritenin giderek sosyal medya görünürlüğü ve influencer kültürünün mantığı üzerinden inşa edildiğini tarif etmek için mikro-şöhretleşmiş siyasetçi (microcelebrified politicians) kavramını geliştirmiştik. Zohran Mamdani’nin yükselişi bu tezimi yalnızca doğrulamakla kalmadı; sosyal medyanın siyasetin ta kendisini nasıl başkalaştırdığını artık görmezden gelmeyi imkânsız kıldı. Bu yazıda onun yükselişini bu bağlamda tartışmak istiyorum. Bunu yaparken, sosyalist bir siyasi içerikten yoksun bir biçimin nihayetinde içi boş bir kalıptan ibaret kalacağını açıkça kabul ediyorum. Amacım, onun başarısını salt bir sosyal medya başarısına indirgemek değil; biraz da uzmanlık alanımın gereği olarak bu başarının inşa edildiği mikro-şöhret dinamiklerine odaklanmaktır. Mamdani’ye odaklanmak istiyorum zira onun her anlamda çok önemli bir örnek olduğunu ve küre çapında yükselen bir fenomenin en net, belirgin, karizmatik örneği olduğunu düşünüyorum. Mamdani’nin dijital varlığı, defalarca sosyal medya çevrelerinin dışına taşarak ana akım medyada da yankı bulmuştur. The Nation ve Jacobin gibi yayınlar onun sosyalist gündemini övgüyle ele alırken, The New York Times onu yeni bir ilerici Demokrat kuşağının parçası olarak tanıtmıştır. En dikkat çekici olanı ise TIME dergisinin 2025 yılında Mamdani’yi kapağına taşımasıdır; bu, sosyalist siyasete kök salmış, bir dönem polis departmanının fonlarının kesilmesini savunacak kadar radikal söylemlerde bulunan bir politikacının küresel bir medya figürüne dönüşebileceğini simgeleyen bir andır. Ayrıca bu örnekler, platformlar için üretilen içeriğin geleneksel mecralara taşınarak görünürlüğü artırdığı ve sosyalist siyasetin ana akım içinde nasıl yeniden çerçevelendiğini, bu geri besleme döngüsünü ortaya koyar.
Mamdani’nin görünürlüğü –Andrew Cuomo’yu geride bırakarak 2025 New York Demokrat Parti belediye başkanlığı ön seçimlerini kazanmasıyla doruğa ulaşan başarısı– sırf estetik tercihler ya da dijital becerilerle açıklanamaz. 1991’de Uganda’nın başkenti Kampala’da doğan ve New York’ta büyüyen Mamdani, hem bir diktatörlük tarafından yurdundan edilmiş bir göçmen ailenin hikâyesini, hem de öğrenci borcu, güvencesizlik ve ırksal adaletsizlikle radikalleşmiş bir kuşağın hassasiyetini yansıttığı için, bunun siyaset dilindeki ifadesini başarıyla kurduğu için bugün küresel bir figür haline gelmiştir. Siyasete atılmadan önce konut danışmanı ve kiracıların haklarını savunan örgütlerde çalışan Mamdani, siyasi vizyonunu elit politika çevrelerinden değil, New York’un emekçi semtlerindeki gündelik mücadelelerden devşirdi. Ünlü akademisyen Mahmud Mamdani’nin oğlu olmasına karşın, kendi siyasi kimliğini bilinçli bir şekilde akademiden ziyade, mahalle ölçeğindeki örgütlenme ve seçim mücadelesi üzerinden, sokaktaki insanlarla somut bir mücadele yürüterek inşa etti.
Bu yaşam öyküsü, onun siyasi kişiliğinin tam merkezinde yer alır: sadece sosyal medya estetiğini iyi kullanan bir politikacının dil becerisini değil, altını çizdiği krizleri bizzat yaşamış ve onlara karşı örgütlenmiş birinin inandırıcılığını da yansıtır. Mamdani’nin başarısı, kapitalizmin çelişkilerini – konut, borç, sağlık, ırksal adaletsizlik – arı bir dille ifade edebilmesinde ve bu çelişkileri günümüzün medya ortamında filizlenen bir siyasi kişilikte somutlaştırabilmesinde yatar. Sosyal medya hesapları, bireysel mücadeleleri sistemsel eleştirilerle bağdaştırarak ötekileştirilmiş sesleri duyurur. Görünürlüğün metalaştığı ve muhalefetin etkisizleştirildiği bir kültürde Mamdani, sosyalist siyasetin platform kapitalizminin araçlarını, bizzat o kapitalizme karşı nasıl kullanabileceğinin canlı bir örneğidir. Ama tabi ki bu durum beraberinde birçok “tehlikeyi” de beraberinde getirir.
Mikro-Şöhretleşmiş Siyasetçiler ve Platform Kapitalizmi
Literatürde “celebritization of politics” (Driessens, 2012; Street, 2012; 2015), genellikle siyasetin medya aracılığıyla popüler kültürün bir parçası hâline gelmesi süreci olarak tanımlanır. Bu süreçte siyasetçiler, yalnızca temsilciler veya karar alıcılar değil; aynı zamanda izlenebilir ve tanınabilir kişilikler hâline gelir. Siyasi figürlerin özel yaşamları, dış görünüşleri, duygusal tepkileri veya kişisel hikâyeleri, hatta eşlerinin görünüşleri ve ne giydikleri, politik eylemlerinden daha fazla ilgi çeker. Böylece siyaset, kamusal tartışma alanı olmaktan uzaklaşarak seyirlik bir olguya, yani “magazinleşmiş siyaset”e dönüşür. Bu dönüşümün kökleri 20. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle televizyonun siyaseti medyatikleştirmesiyle atılmış olsa da günümüzde sosyal medya platformları bu süreci hızlandırarak yeni bir aşamaya taşımıştır. Theresa Senft (2008) tarafından geliştirilen ve Alice Marwick (2018) ile Bethany Usher (2020) gibi akademisyenler tarafından genişletilen mikro-celebritisation kavramı ise, çevrimiçi alanda sürdürülen öz sunum, samimiyet ve izleyiciyle etkileşim pratikleri üzerinden kamusal bir persona inşa etme sürecini tanımlar.
Bu yazıda ben, “celebritization of politics” kavramını “magazinleşmiş siyaset” olarak çevirmeyi daha uygun buluyorum. Zira bu terim, yalnızca siyasi figürlerin görünürlük biçimlerini değil; aynı zamanda siyaset yapma tarzının, kamusal algının ve yurttaşların siyasete olan ilgisinin nasıl magazinel bir çerçeveye sıkıştığını da daha kapsamlı ve isabetli bir biçimde yansıtmaktadır. Kanaatimce, “magazinleşmiş siyaset” kavramı bu dönüşümün özünü en iyi şekilde yakalamaktadır. Zira bu ifade hem halkın siyasete yaklaşımının hem de siyasetçilerin siyaset yapma biçimlerinin giderek magazinsel bir mahiyete bürünmesine, bu şöhret kültürünün dinamikleriyle aynılaşmasına işaret eder. Bununla birlikte, microcelebritization of politics kavramı için “mikro-magazinleşme” ifadesini kullanmayı tercih etmiyorum. Zira bu ifade hem dilde doğal bir karşılık bulmamakta hem de kavramın taşıdığı dönüşümü tam olarak yansıtmamaktadır. Burada söz konusu olan, siyasetin magazinleşmesinden çok daha derin bir olgudur: siyasetçinin, kendi “şöhretini” belirli bir siyasi proje, ideolojik yönelim veya toplumsal amaç doğrultusunda bilinçli bir şekilde inşa etme sürecidir. Bu durum, geleneksel magazinleşmeden farklı olarak; siyasal öznelliğin bizzat medya mantığına göre biçimlendiği ve görünürlük stratejisinin politik eylemin ayrılmaz bir parçası hâline geldiği yeni bir aşamaya işaret etmektedir. Geleneksel anlamda siyasetçiler için “şöhretleşme” kavramı anlamlı değildir; zira siyasetçi zaten kamusal görünürlüğe sahip, ün sahibi bir figürdür. Yalnızca sunumu ve davranış biçimleri magazinsel bir nitelik kazanabilir ki o durumda bir “ünlüleşmeden” bahsedilemez. Oysa mikro-şöhretleşme bambaşka bir sürece işaret eder: burada siyasetçi, en başından itibaren kendi şöhretini sosyal medyanın mantığına, görünürlük ekonomisinin dinamiklerine ve takipçi kültürüne göre inşa eder. Bu süreç, bir seçim kampanyasından çok daha uzun vadeli, sürekli ve stratejik bir kişisel marka inşası biçiminde ilerler. Yazının devamında göstermeye çalışacağım üzere, bu inşa süreci, temelde “influencer” ya da “fenomen” olarak anılan çevrimiçi figürlerin şöhret üretme pratiklerine büyük ölçüde benzemektedir.
Bu bağlamda “mikro-şöhretleşmiş siyasetçi”, dijital çağın kişisel markalaşma ve tabandan örgütlenme dinamiklerini bir araya getiren yeni bir figürü temsil etmektedir. Sosyal medya, siyasetçiye hem kendi hikâyesini anlatma hem de doğrudan kitlelerle ilişki kurma olanağı sunarken; bu süreçte siyasal kimlik giderek kişiselleşmekte, kamusal temsil biçimleri “samimiyet”, “yakınlık” ve “özgünlük” gibi duygusal kodlar üzerinden yeniden inşa edilmektedir. Artık mikro-şöhretleşmiş siyasetçi, parti hiyerarşileri ya da geleneksel medya kanalları aracılığıyla değil; kendi kişisel platformları ve takipçi toplulukları üzerinden meşruiyet üretmektedir. Dolayısıyla “mikro-şöhretleşme”, “neoliberal platform kapitalizminin” sunduğu görünürlük olanaklarını kişisel bir siyasal sermayeye dönüştürme biçimidir. Hem özneyi güçlendiren hem de onu piyasanın görünürlük rejimine bağımlı kılan ikircikli bir süreçtir.
Artık günümüzde yalnızca “magazinleşmiş siyasetçi” değil, “mikro-şöhretleşmiş siyasetçi” çağından söz etmek mümkündür. Bu yeni dönemde siyasetçiler, görünürlüklerini profesyonel medya kuruluşları aracılığıyla değil; doğrudan kişisel sosyal medya hesapları üzerinden inşa eder. Bu durum, ünlü olma mantığını mikro ölçeğe taşır: takipçi sayısı, beğeni oranı ve etkileşim gibi metrikler, siyasal meşruiyetin yeni ölçütleri hâline gelir. Dolayısıyla siyaset artık yalnızca kamusal tartışma ve temsil biçimi değil; bireysel performans, duygusal etkileşim ve imaj yönetimi üzerinden şekillenen bir “mikro-şöhretleşme” alanıdır.
Mamdani’nin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein