menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Fiili OHAL ve Çözüm Süreci

14 8
21.11.2025

19 Mart’tan beri içinde yaşadığımız fiili olağanüstü halin, tek olağanüstü yanı, bir siyasi iradenin Anayasadan almadığı devlet yetkilerini kullanarak hukuku askıya alıp, yargı organlarını siyasallaştırmış olması değil. Bu var ve ben de yazdığım son iki yazıda bunun hukuken ve siyaseten neden ve hangi anlamda “olağanüstü” olduğunu anlatmaya çalıştım zaten, dilim döndüğünce. Fakat bu yeni olağanüstü hali, daha önce yaşadığımız resmi ve fiili tüm olağanüstü haller arasında bile olağanüstü kılan şey, onunla eş zamanlı olarak Kürt sorunu bağlamında da yeni bir çözüm sürecinin yürümekte olması.

Hepimizde haklı olarak kafa karışıklığı yaratan görüntü şu:

Politik gücünü yitirmiş, iktidarda kalmak için siyaset yaparak rıza üretebileceğinden umudunu kesmiş bir siyasi irade var. Bu irade, bir yandan, kendi politik gücüne güvenemediği için, zafiyetini şiddet kullanarak telafi etmeye ve öyle iktidarda kalmaya çalışıyor. Bu amaçla kendine tehdit olarak gördüğü bir siyasi aktöre, Ekrem İmamoğlu’na ve onu Cumhurbaşkanlığına aday gösteren ülkenin ana muhalefet partisi CHP’ye karşı, Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir fiili olağanüstü hâl işletiyor.

Diğer yandan ise, aynı siyasi irade, bu tür fiili OHAL uygulamalarının yakın zamana kadar öncelikli hedefi olmuş ve tam da bu nedenle “demokratik toplum” inşasını temel bir hedef olarak benimsemiş Kürt siyasal hareketinin legal partisi DEM ile bir çözüm süreci yürütüyor ve bu hareketin illegal silahlı unsuru (münfesih) PKK ve onun cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan ile bir barış ortamı oluşturmaya çalışıyor.

Yani bir yandan 19 Mart’tan beri işletilmekte olan ve giderek şiddetlendiği izlenimi veren yeni bir olağanüstüleşme süreci işletiliyor, bir yandan da onunla eş zamanlı olarak, on yıllardır sürmekte olan bir silahlı çatışmayı bitirme amacı taşıyan bir olağanlaşma süreci, ağır adımlarla da olsa, yürütülmeye çalışılıyor.

Bu iki sürecin birlikte ilerleyemeyeceği açık. Çünkü bunlardan ilki Türkiye’yi “politik gücün” hüküm sürdüğü olağan bir demokratik düzenin yerine, siyasi rakiplerin “şiddetle” sindirilmesine izin veren otoriter bir rejime doğru sürüklemeyi hedefliyor; diğeri ise, senelerdir şiddetin hüküm sürdüğü bir sorun alanında, şiddetin değil, politik gücün, yani demokrasinin hüküm süreceği bir barış ortamına doğru ilerletmeyi. Bir arabanın aynı anda hem geriye hem de ileriye doğru yol alması ne kadar mümkünse, bir devletin de otoriterleşirken demokratikleşmesi, ya da demokratikleşirken otoriterleşmesi o kadar mümkün. Nitekim Hannah Arendt de “Politik güç ile şiddetin aynı şey olmadığını söylemek yetmez, politik güç ile şiddet birbirinin zıddıdır; birinin mutlak olarak hüküm sürdüğü yerde, diğeri olmaz” derken tam da böyle bir şeyi kastediyor.

CHP ve DEM cenahlarının (ve hatta kamuoyuna yansıdığı kadarıyla PKK’nin) tepe kadroları arasında, Kürt sorununun ve barışçı ve demokratik bir çözüme kavuşmasının herkes için hayırlı olacağı konusunda bir kafa karışıklığı yokmuş gibi duruyor. Olağanüstüleşme ve olağanlaşma süreçlerinin birlikte yürüyemeyeceği, bu iki süreç arasındaki çelişkilerin olağanlaşma lehine çözülmemesi halinde, Kürt sorunu bağlamındaki yeni çözüm sürecinin yeniden Türkiye için felaket anlamına gelecek bir çözümsüzlük sürecine dönüşeceğinin de farkında bir görüntü veriyor bu iki parti.

Nitekim CHP bir yandan kendisini hedef alan fiili OHAL uygulamalarının şiddetine, meydanlarda toplanan milyonların politik gücünü arkasına alarak direnmeye çalışırken; bir yandan da Meclis’te kurulmuş Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarına katılarak Kürt sorunu bağlamındaki olağanlaşma sürecine katkı sunmaya çalışıyor. Partinin hapisteki Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile genel başkanı Özgür Özel de zaman zaman, Kürt sorununun barışçıl çözümünü destekleyen, partinin Kürt sorunu bağlamındaki geçmiş günahlarından dolayı Kürt seçmenlerden özür dileyen açıklamalar yapıyorlar.

DEM de bir yandan başta Ekrem İmamoğlu ve CHP olmak üzere, kendi politik gücüne karşı tehdit olarak gördüğü tüm politik ve toplumsal aktörlere karşı fiili bir OHAL işleten siyasi irade ile, Kürt sorunu bağlamındaki olağanlaşma süreci kapsamında yapıcı bir diyalog içinde kalmaya........

© Birikim