Dünyayı İçine Çekmek
Yazıyorken ya da anlatıyorken çeşitli biçimlerde hep aynı şeyi tekrar edip durmuyor muyuz aslında?
İçimizde, iç dünyamızda, uçsuz bucaksız zihnimizde, o sonsuzluk atlasında mütemadiyen yanıp sönen, olup biten, yükselip alçalan, belirip kaybolan onca şeyi kendi sözcükleriyle buluşturmak için didinip duruyor oluşumuzdan söz ediyorum. Bedenin sözsüz, anlamsız, çıplak gürültüsünü, oradaki fazlalığı, aşırılığı dilin yumuşak yatağına yatırmaktan, sözün kundağıyla sarıp sarmalamaktan. Daha eksiksiz, daha doğru, daha hakiki, daha doğrudan kelimeleri bulmak, onları kendi uygun bağlamlarına yerleştirmek için çabalıyor oluşumuzdan. İçimden taşan kelime akışını durduracak, böylece bir sabitlik noktası oluşturacak o açıyı, o benzersiz kelimeyi keşfederek bir süreliğine bu tutkulu arayışı askıya alma, erteleme vaadinden, ümidinden. Sonraki tatmin hissinden, sükunetten. En nihayetinde yüce ve büyüleyici bir teselli nesnesi bulmuş gibi hissetmenin bahtiyarlığından.
Uçsuz bucaksız zihnin ve bedenin kıvrımlarında, oyuklarında, ışıksız alanlarında kabarıp alçalan, yayılıp toplanan, büzüşüp genişleyen, kısalıp uzayan hareketler, titreşimler, akışlar, duyumlar, imgeler, izlenimler kendi sözcükleriyle karşılaştığında, sözle ertelenmiş buluşması nihayet gerçekleştiğinde yeni bir şey vardır artık orada. Başlangıçtaki verili kendilikler çoktan iptal olmuştur. Ne sözcük önceki sözcüktür ne de hareket/akış/duyum ilk haliyle mevcuttur artık. Söz konusu benzersiz karşılaşma yepyeni bir şey yaratmıştır. Her ikisini de içeren bambaşka bir varlık düzlemi oluşmuştur. Her yöne akmaya, dağılmaya, yeni bağlantılar ve çağrışımlar kurmaya can atan aç gözlü, boşboğaz, hiperaktif, manik zihnin kısa süreli durulma........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein