Şiddet aracı olarak kamera
Ekim ayında gösterime giren Netflix filmi Woman of the Hour/Günün Kadını, gelirken çıkardığı gürültünün yarısını bile çıkarmadan gündemden düştü. Oysa, son 10 yıldır üretilen benzer filmlerle birlikte rahatsız edici boyutlara ulaşan bir muhafazakar bakışın örneğiydi.
Elindeki fotoğraf makinesi sayesinde genç kadınlara yaklaşan bir seri katille kurbanlarının öyküsünü anlatan filmin muhafakazakârlığı, sanıyorum 'kadının beyanı esastır' ilkesinin önemini vurguladığı için hiç gündeme getirilmedi: Anlatının gövdesinde epey önemli bir yer kaplayan Laura -kurbanlardan birinin arkadaşı olan bir genç kadın-, televizyonda canlı yayımlanan çöpçatanlık programında gördüğü adamın katil olduğuna, programda yarışan Sheryl'e de zarar verebileceğine kimseyi ikna edemez. Kadının tüm muhatapları -sevgilisi, stüdyonun güvenlik görevlisi, karakoldaki polisler- erkektir; Laura'nın beyanına inanmaz ya da ciddiye almazlar. Bu sayede katil, cinayetlerini sürdürür.
Bu çok önemli elbette; gündelik yaşamdan hukuk kurallarına dek tüm toplumsal yapıyı erkek-egemen aklın belirlediği bir dünyada, 'kadının/çocuğun beyanı esastır' ilkesi, çoğunlukla kurbanların tutunabileceği tek daldır. Günün Kadını, bunu çok iyi vurguluyor.
Ama aynı filmin bir yandan da “Onun da o saatte orada ne işi varmış?!” sözünü haklı göstermesi, 'eril muhafazakâr bakış'ı çok güçlü biçimde yeniden üretiyor. Genç kadınların kameranın/fotoğraf makinesinin cazibesine........
© Birgün
visit website