Masal sütunları
Döndük dolaştık, yine geldik sembolik aklın aşırılıklarına!
Bir sosyo-antropolojik tanımlama aracı olarak daha önce de çokça kullandığım ‘sembolik akıl’ kavramı, insanlık tarihinin erken dönemlerine ait bir düşünme biçimini ifade ediyor: Tarihsel ve maddi gerçekliğin önemsiz olduğu, her şeyin semboller üzerinde yükseldiği, zirve noktası büyü ve din olan bir düşünme biçimi.
Biliyorsunuz, sembol, ‘olmadığı şeyin işareti’dir; trafik levhaları, bilmediğiniz bir yerde tuvalete gitmeniz gerekirse takip ettiğiniz tabelalar, elektrik çarpma tehlikesini haber veren zikzaklı çizgiler, olmadıkları bir şeyi gösterir. Tuvalet kapısının üstündeki cinsiyet sembolleri, o kapının cinsiyetini tanımlamadığı gibi, üzerinde dikey zikzak bulunan tabela da sizi çarpmaz.
Ama bu basit gerçeklik, sembolik aklın dünyasında geçersizdir. Bu irrasyonel dünyada bir şeyin sembolü, çoğu zaman gerçeğinden daha özel ve büyük güçlere sahiptir. Ritsel biçimde yukarı doğru kaldırıp kalabalığa göstereceğiniz bir “Dikkat! Elektrik çarpabilir!” levhası, gerçek bir şimşekten daha yoğun etkiye sahip olabilir.
Sembolik aklın işleyişini ve korkutucu gücünü gösteren en iyi bir örneklerden biri bayraklardır. Baskı makinesinin bir ucundan beyaz kumaş olarak giren sıradan nesne, makinenin öbür ucundan çıktığında artık bambaşka bir şeydir; makineye girmeden önce örneğin camları silmek için kullanabileceğiniz o sıradan kumaş, artık belli kurallara göre saklanması, hatta bazen ‘uğruna kan dökülmesi’ gereken kutsal bir varlığa dönüşmüştür.
Doğayla ilişkiler ve dünyayı algılama biçimleri değişip geliştikçe sembolik aklın yerini ‘sembolik-üstü akıl’ alır. Bu yeni düşünme biçiminde sembollerin hâlâ yeri........
© Birgün
visit website