menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İklim krizinin ‘olağanüstü’ yansıması: Ortaya çıkan tarihî yapılar

15 0
26.09.2025

Türkiye için 2025 yılı, son 65 yılın en ciddi kuraklıklarından biri olarak kaydedildi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) verilerine göre, 1 Ekim 2024-31 Ağustos 2025 döneminde ülke genelinde ortalama metrekareye 401,1 kilogram yağış düştü; bu miktar, su yılı normali olan 548,5 kilogramın yüzde 27, geçen yıl aynı dönemdeki 563,2 kilogramın ise yüzde 29 altında kaldı.

Özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Trakya bölgelerinde yağış miktarı uzun yıllar ortalamasının yüzde 40 ila yüzde 60 altında seyretti.

İklim krizine bağlı buharlaşma ve azalan yağışlar, Türkiye ve dünyadaki göl ve barajlarda su seviyelerinin belirgin şekilde düşmesine neden oluyor. Bu durum, iklim krizi “felaketine” tezat bir şekilde, kültürel miras açısından “sevindirici” bir şekilde, binlerce yıllık tarihî yapıları gün yüzüne çıkarıyor.

Gün yüzüne çıkan tarihî yapılar, tarihin derinliklerine bir pencere aralarken; kuraklıkla ortaya çıkan antik yollar, batık köyler ve sualtında kalmış yapılar, iklim krizinin hayatlarımızı nasıl tehdit ettiğini hatırlatıyor.

Van Gölü’nün kıyı kesimlerinde, son yıllarda suyun çekilmesiyle birlikte bazı alanlarda 2 kilometreye yakın gerilemeler yaşandı. Kuraklık nedeniyle, 2022 yılında gün yüzüne Urartular dönemine ait liman, açık hava tapınma alanı, kayaya oyulmuş iskele ve anakaya zeminine kazılmış lahitler çıktı. Bölgede incelemelerde bulunan bilim insanları, “T” biçimli kutsal tapınma alanlarının tarihî önemde olduğunu belirtti.

Benzer bir durum, Marmara Bölgesi’nin en büyük doğal gölü olan İznik Gölü’nde de yaşandı. Göldeki 50 metreye varan su çekilmesi, yaklaşık 1500 yıl önce Aziz Neophytos adına inşa edilen bazilikanın büyük bölümünün su yüzeyine çıkarak kıyıyla birleşmesini sağladı. Bazı uzmanlara göre bu durum, sualtı arkeoloji müzesine dönüştürülmesi planlanan yapının korunması ve tanıtımı açısından yeni “fırsatlar” sunuyor.

Adıyaman’ın Samsat ilçesindeki Atatürk Barajı’nda su seviyesinin düşmesiyle ise antik Roma dönemine ait yerleşim alanı ve tarihî eserler Kasım 2022’de ortaya çıktı. Balıkçılar tarafından fark edilen yapılar, Adıyaman Müze Müdürlüğü ekipleri tarafından incelendi ve bölgede mezar yapıları, kırık kaplar ve tarihî balta ile kesici aletlere rastlandı.

Kuraklık ve su çekilmesiyle tarihî yapıların gün yüzüne çıkması elbette Türkiye ile sınırlı değil. Küresel ölçekte öne çıkan örneklerden bazıları şunlar:

Öte yandan, Sırbistan’ın doğusundaki Prahovo köyünde de Tuna Nehri’nin çekilmesiyle, Eylül 2024’te, II. Dünya Savaşı’ndan kalma Nazi Almanyası’na ait bir savaş gemisinin kalıntısı gün yüzüne çıktı. Geminin gövdesi, paslanmasına rağmen neredeyse bütünlüğünü koruyor.

Yerli ve yabancı turistler söz konusu yapıları görmek için bölgeye akın ederken, bazı yetkililer “kuraklık turizmi”nden (drought tourism) çok da “hoşnut” olmadıklarını belirtti. Örneğin Vilanova de Sau Belediye Başkanı Joan Riera, “Turistlerin gelmesinin kutlanacak bir yanı yok, çünkü bu, bölgemizi çok ciddi şekilde etkileyen doğal bir felaketin sonucu,” dedi.

İklim krizine bağlı kuraklık sonucu gün yüzüne çıkan antik yapıları ve korunma yöntemlerini değerlendiren Müzeolog ve Eskiçağ Tarihçisi Gülşah Akın, söz konusu yapıların ortaya çıkmasını sevindirici bulduğunu; ancak bunun nedeninin iklim krizi olmasının endişe verici olduğunu ifade etti. Akın, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“İnsanlık tarihinin farklı dönemlerinde benzer gelişmeler yaşandı. Ara buzul çağları gibi dönemlerde pek çok topluluk yer değiştirdi, örneğin İzmir Yeşilova Höyüğü’nde birbirine çok yakın üç farklı yere doğal afetler nedeniyle yeniden yerleşimler kuruldu. Antik çağlarda büyük kuraklıklar ya da farklı doğal nedenler, medeniyetlerin çöküşüne neden oldu ve pek çok toplumda iklim koşullarının etkilerini gördük, görmeye de devam ediyoruz. Bugün ortaya çıkan yapılar da o sürekliliğin bir parçası. Ancak fark şu ki geçmişte bu değişimler binlerce yılın, en fazla yüzyılların ürünüydü; şimdi ise birkaç on yıl içinde çok daha sert bir biçimde karşımıza çıkıyor. Yani tarihte oldu evet; ama bugünkü hız ve küresel ölçekteki etki açısından farklı bir dönemdeyiz. Evet, bu yapıların gün yüzüne çıkması sevindirici; ancak bunun nedeninin iklim krizi olması endişe verici.

“Öte yandan, ortaya çıkan yapıların korunması ayrı bir mesele. Yerinde korunmaları mı, yoksa müzelere taşınmaları mı gerektiği tartışma konusu. UNESCO ve benzeri kurumların önerileri genellikle ‘yerinde koruma’ yönünde; çünkü yapıları bulundukları bağlamdan........

© Bianet