Cumhuriyet Dönemi Siyasal Bilinç Oluşturma Çabalarının Temelleri (1923-1950)
Siyasal toplumlaşma kavramı yalnızca bir tarihi dönemi kapsayan sosyal gelişme mi yoksa tarihin belirli dönemlerinde kendiliğinden meydana gelen olgu mudur sorusu akla gelebilir. Toplum bilimi ortaya koyduğu araştırmalarda tarihin her dönemlerinde politik kültürün oluştuğunu ortaya koymaktadır. Çalışma Cumhuriyetin ilk dönemlerinden çok partili sisteme geçiş döneminde siyasal toplumlaşma bilincinin oluşturulması süreci ile sınırlandırılmıştır. Geleneksel toplum yapısından siyasal toplumlaşmaya geçiş dönemleri ele alınmıştır. Kendi bütünlüğü içinde toplumsal yapının karmaşıklığı yanında toplumun kendi içinde gelişen güçlü bir dinamizmin olduğu görülür. Toplumun kendi inanç yapısı içinde gelişen değer yargıları ve davranış biçimlerinin benimsenmesinde birey ve toplum etkileşimi oldukça iç içedir. Birçok ilişkileri içinde barındıran toplumlaşma, toplum bilimciler arasında da farklı görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Genel tanımlamayla toplumlaşma, bireyin olumlu olumsuz davranışların benimsenmesi ile ilişkili olduğu gözlenmiştir. Aynı zamanda toplumda bireyin toplum içindeki statüsünü belirleyen bir işlev vazifesi görmüştür. Farklı ilişkiler içinde toplum ile bireyin uyumu ancak üstün bir kültürel yapı içinde gelişme gösterdiği de bilinmektedir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin devir aldığı miras Osmanlı Devletiydi. 18-19. yüzyıl Osmanlı’nın Batılaşma serüveninin başladığı bir dönemdir. Yeni Cumhuriyetin Osmanlı geçmişinden toptan kopuşu Milli Mücadelenin başarıyla sonuçlanmasıyla başlamıştır. Cumhuriyet ideolojisi çerçevesinde Osmanlı geçmişinden ve miras aldığı değerlerden tam anlamıyla kopuşu anlayamayanlar Cumhuriyetin avantajlarını da benimsememiştir.
1920-1930 dönemleri arasında yeni bir ulus inşa sürecinde toplumsal yapı üzerinde bilinçli bir uluslaşma ideolojisini yaygınlaştırma çabası görülür. İslami referansların meşruiyet kazandığı bir toplumda yeni rejimin ve kurucu önderlerin de yeterince anlaşılmadığı görülmektedir. Toplumu homojenleştirme çabası içerisinde “Türk” tanımı ön plana çıktı. Çünkü içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı bu kavramsallaştırma kullanılmak istendi. Bu bağlamda Cumhuriyetin kurucu önderleri ilkokuldan başlayarak etkin bir kuşak yaratma çabası içerisine girmiştir. 1920 ve 1930’larda Cumhuriyet Devrimlerine karşı Türk toplumunda bir tepkisizlik vardı. Mustafa Kemal Paşa bunun için Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı (1930) kurdurdu. Ancak kısa süre sonra siyasal tepki Cumhuriyet yöneticilerine dönünce bu parti kapatıldı. Bir başka siyasi ve kültürel tepki Kazım Karabekir Paşa’nın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) olayında yaşandı. Parti İstanbul, Ankara, İzmir, Sivas ve Urfa’da başlayarak doğu illerinde büyük çaplı örgütlenmeye gitmişti. Toplum tepkisizlikten eyleme geçmiş ve bu partiye büyük bir ilgi göstermiştir. Ancak halk yapılan devrimleri yeterince kavrayamadığı için bu parti etrafında Cumhuriyet devrimlerine karşı bir karşı koyuş gerçekleştirdi. Bunun üzerine Takrir-i Sükun Kanunu ile 25 Mayıs 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TPCF)’nin bütün şubeleri kapatılır. Kazım Karabekir Paşa gözaltına alındı ve İsmet İnönü’nün devreye girmesi de bir sonuç vermedi. Daha sonra Atatürk’ün emriyle serbest bırakılmıştır. İzmir suikastı çerçevesinde tartışılan tarihi olaylar olmuştur. Başka siyasi parti kuruluş girişimleri Cumhuriyet Döneminde olmuştur. 26 Eylül 1930’da Abdülkadir Kemal Bey Adana’da “Ahali Cumhuriyet Fırkası” adıyla bir parti kurdu ancak başarılı olamamıştır. 21 Aralık 1930 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştır. 1 Ekim 1930 Edirne’de Mimar Kazım Tahsin Bey’in “Türk Cumhuriyeti Amele ve Çiftçi Partisi”ni kurma girişimi oldu ancak bu parti komünist eğilimli olduğu gerekçesiyle kurulmasına izin verilmemiştir. (Tuncay, 2012: 286) Arif Oruç’un İstanbul’da kurduğu “Laik Cumhuriyet İşçi ve Çiftçi Fırkası” ( (LCİÇF) sol eğilimli olduğu gerekçesiyle parti kuruluş teşebbüsü olarak kalmıştır. Ayrıca Oruç, İzmir suikastı girişimi nedeniyle gözaltına alınmıştır (Tuncay, 2012: 287). Cumhuriyet yöneticileri ilk başından beri devrim ilkelerini topluma öğretme gayreti içinde hareket etmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa demokrasinin yerleşmesi ve katılımın artması için büyük gayret göstermiştir. Ama siyasal katılmayı gerçekleştirecek siyasal kurumların gelişmediği bir toplumda katılımın artması siyasal istikrarsızlığa ve şiddete yol açmaktadır. (Huntington- Dominguez, 1975: 18) Huntington- Dominguez toplumsal değişim süreçlerini şöyle sıralarlar: “1-Gelişmenin geleneksel geçiş ve modern safhalar, 2-Kültürelekonomik, ve siyasal faktörler,3- iç ve dış ortam 4- modernleşmenin, erken veya geç oluşu, 5- Değişimlerin aynı anda veya sıralı oluşları ve eğer sıralıysa sıranın niteliği 6- Modernleşme unsurlarındaki değişimin hızı.” (Oktay, 1993: 52)
Cumhuriyet Türkiye’sinde devrimler toplumu dengede tutma ve hiyerarşik ilerleme-kalkınma ve modernleşme hamlesi içinde zorunluluk gösteren eğilim içinde olgunlaşmıştır. Atatürk Dönemi’ni formüle etmek gerekirse; ilerleme, kalkınma, modernleşme kavramları altında toplayabiliriz. 1923-1950 arası dönemde rejimin gönüllü savunucuları gazeteler, dergiler olmuştur. Bu yayınlarda rejimin meşruiyetini topluma benimsetme ve modernleştirme kampanyasına dönüştürülmüş bir içerik etrafında şekillendirmeye yönelik çaba vardır. Sırasıyla: “1-Rejime ve Şef’e aşırı övgü 2- Modernleşme ve teknoloji tutkusu 3-Kadınların açılışı ve modernleştirilmesi 4-Üst kültürün popülerleştirilmesi 5- Gündelik mitoslar gibi, Resimli Ay Dergisi,........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein