İnsanca yaşam hakkı
Bundan otuz-kırk yıl öncesine kadar, 19. yüzyılda işçi sınıfının içinde yaşadığı koşulları anlatan romanlardan birini okuduğunuzda, yaşadığınız çağ ile bir yüz yıl öncesinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu görüp hayret edebilirdiniz. “Hayatımı yazsam roman olur” klişesi, geçtiğimiz yüzyılın işsizlik, sefalet, güvencesizlik, yoksulluk ve umutsuzluk ortamında halkın büyük çoğunluğu için geçerliydi. Nitekim bu toplumsal ortam sadece romanlara değil, bilimsel sosyalizmin yanı sıra çeşitli kurtuluş teolojilerinin, araştırmaların, örgütlenmelerin, manifestoların ortaya çıkmasına neden olmuştu.
O sefalet ve güvencesizlik koşullarından sosyalizmin Rusya’da iktidara gelmesi, kapitalizmin 1929 krizinin Keynesçi politikalarla aşılabilmesi ve nihayet sosyal refah devletinin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün Avrupa’da yürürlüğe konulması ile çıkılmıştı. Sosyalizmin 20. yüzyıl boyunca hem siyasal hem entelektüel bir ağırlık merkezi olması, kapitalizmi 19. yüzyıldaki insafsızlığını törpülemişti. Oysa günümüzde işçi sınıfının siyasal ağırlığı yok. Ortada koca bir gövde var ama kendine ait bir kafa ile düşünemez halde. Hal böyle olunca, 19. yüzyıldaki aşırı sömürü faktörlerinin yeniden mevzi kazanması engellenemiyor. Son kırk yıl içinde hızla değişen koşullardan dolayı, bugün söz konusu romanları okumak insanda pek de hayret uyandırmaz sanırım. Çünkü hayatımız yeniden roman oldu!
Solun bütün dünyada geri........
© Aydınlık
visit website