Anormal olan değişmeden normalleşme olmaz
‘Normalleşme’ kelimesinin kendinden olumlu bir tınısı var. Bazen normların da doğru veya güzel olmayabileceği tartışmasını şimdilik bir kenara koyarsak, yolunda gitmeyen bir şeylerin tekrar yoluna sokulacağını ima ediyor. Böyle olunca da normalleşme itiraz edilemez bir süreç gibi algılanıyor. Öyle ya, “Normalleşeceğim” diyene “Normalleşme, anormal kal” demek kolay değil.
Türkiye siyasetinde son zamanlarda gündemde olan normalleşme tartışmalarına da dışarıdan bakan biri, yukarıdaki mantıkla, olumlu bir süreç işliyor, “Ne güzel, kavga hâlinde olan iktidarla ana muhalefet partisi barışıyorlar” diye düşünebilir. Fakat daha somut sorular sorup daha somut cevaplar aradığımız zaman manzara o kadar da net değil. Türkiye neden ‘anormal’ bir durumda ki normalleşmeye ihtiyaç var? Başka bir deyişle, Türkiye’de ‘anormal’ bir durum olmasına yol açan sorunlar nelerdir? Bu sorunlarda bir iyileşme var mı, o iyileşme olmadan normalleşmeden bahsedilebilir mi?
Bu soruları cevaplamaya giriştiğimizde, bana –ve herhâlde birçok kimseye– göre Türkiye’de anormalliğin en büyük sebebi hukuk ve adalet sisteminin tamamen çökmüş olmasıdır. Mahkemeler keyfî karar veriyor; farklı mahkemelerin kararları arasında tutarlılık yok; hukukun ve yargılama usullerinin en temel evrensel ilkeleri paspas olmuş durumda; insanlar somut ve ilintili delil olmadan yıllarca hapishanede tutuluyor; bu ihlalleri denetleyecek en yüksek ulusal adli makam olan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ve uluslararası yüksek adli makam........
© Agos
visit website