menu_open
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ağır çekim tehcir

14 0
02.02.2024

Geçen hafta, Taner Akçam’ın Aras Yayıncılık’tan çıkan ‘Yüzyıllık Apartheid’ başlıklı kitabı üzerinden Türkiye’de ilk günden bu yana kurulan ayrımcı siyasi ve sosyal düzeni konuşmaya başlamıştık. Bu hafta başka örneklerle devam edelim.

Özellikle Hıristiyanlara ve Yahudilere karşı bu ayrımcı sistemin temelinin 1920’ler ve 30’lar, hatta 40’lar boyunca atıldığını söylemiştik ki bu da aslında Birinci Dünya Savaşı yıllarında, hatta daha da önce başlayan devlet politikasının bir devamıydı. Bu kapsamda, Akçam’ın da söylediği gibi, devletin nüfus mühendisliği politikaları da bu süre boyunca devam etti. Merkezî hükümet, taşrada yerleşik, başta Ermeniler olmak üzere Hıristiyan grupların yerleri, sayıları, temel özellikleri hakkında devamlı olarak bilgi toplamış ve gerekli gördüğünde Ermenileri toplu olarak bir yerden bir yere göç ettirmiş ve belli yerlerde toplanmalarını yasaklamış. Merkezî hükümetin temel hedefi, Ermenileri mümkün olduğunca köylerden ve kırsal kesimden çıkarıp, şehir ve kasaba merkezlerine yerleştirmekti (taşradaki kimi vilayet merkezlerine gönderilmiş bu türden talimatlar için Akçam’ın kitabının 76. ve 77. sayfalarına bakılabilir.) Bu göç ettirme, yıldırma politikaları vasıtasıyla yapıldığı gibi kimi zaman doğrudan emirlerle de yapılmıştır. 1929’da Diyarbakır’da ve Mardin’de Ermeni ve Süryani dinî liderler öldürüldü, kiliseler bombalandı, yakıldı. Üstüne bir de Ermeniler suçlandı, işkence gördü. Akçam’ın aktardığı gibi, bir Ermeni bu durumu şöyle tarif ediyor: “Yaşama........

© Agos


Get it on Google Play