menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dün, değişmiş hali ile bugündür: Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım

3 1
05.12.2024

Neden bilmiyorum ama son gittiğim tiyatro oyunlarında mikrofon (sahne yanında, seyirciye dönük) hoparlör kullanıldığına şahitlik ediyorum. Tiyatroda aradığım şey ise dijital ses değil, insana dokunan, insanın öyküsünü anlatan sestir. Konuşanın ağzından çıkan sesi duymak isterim. Üç duvarın içinden seyirciye ulaşan ses aracısız olmalıdır. Araya teknoloji girince, ses hoparlörden geliyor ama sahnede sesin sahibini arayışına giriyorum; bu arayış sırasında öyküden de oyundan da kopuyorum.

Elbette, sahnede tamamıyla mikrofona karşı değilim; canlı müzik eşliğinde bir eser seslendiriliyorsa mikrofon kullanılabilir. Sahne tavanından mikrofon ya da yaka mikrofonu bu alanda hizmet edebilir. Gerçi alına yapıştırılan mikrofonlar kullanılıyor; bu sayede sanırım sürtme sesini minimuma indiriyor…

Mikrofon kullanılan oyunların sonunda aşırı yorgun bir şekilde, oyunun içine girmeden ayrılıyorum.

Oyunumuz Fehim Paşa Sokağı’nda başlar; o sokak ismi (tabelası) oyun süresince, olaylara bağlı olarak değişecektir. Her dönemin önde gelen ismi bu sokağa verilecektir. İlk gördüğümüz isim Fehim Paşa’dır. O, Abdülhamid’in jurnalcisinin ismidir; bu sayede İstibdat Dönemi’ne bir gönderme yapılır.

Fehim Paşa Sokağı’nda iki farklı karakteri sembolize eden çocuklar doğar; birine Efruz, diğerine de Vicdani denir. O zamanlar bu kadar ayrım yoktu; aynı sokakta yaşayan varlıklı aile ile fakir ahalinin çocuğu aynı okula gider, aynı sokakta oynardı. İki komşunun çocukları birbiriyle arkadaş olur ve tarihin onlara yüklediği görev ki burada yazar yükler, birbirinden ayrılmaz iki dostlardır.

Haldun Taner’in tarihsel materyalist bakışı, elbette resmi tarihin bakış açısı dışındadır. Onun kurgusu ile olaylar öyle bir şekilde arka arkaya gelir ki, adı değişen cadde isimleri ile bir diyalektik bağ kurulur. İzleyici bu zamanın hızlı geçiş sürecine şahitlik ederken, olaylarda yer alan kahramanların hep ilk günkü gibi olduğu gerçeği ile yüzleşir. Bu sayede sahnede yaşananlara karşı seyircinin duygusal bağ kurması yerine, bilinç ile bağ kurulması amaçlanmaktadır. Bölümler arası geçişler müzik ve koreografi ile birleşir.

Öykünün kurgusu tarihteki olaylardan alınmıştır; bir tarihsel çizgi içinde bireyin değişen görevleri ve olaylara bakışı pek değişmez. Zaman ve mekan değişmiştir ama huy huyundan vazgeçmez. Biri çıkarını öne alırken, diğeri verilen görevi yapmak için her şeyi yapar… Oyunun son bölümünde psikanaliz açısından da Vicdani’nin sorgulanması ve onun akıl hastanesinde sonunu görürüz. Oyun bilimden de yargılanarak seyirciye Vicdani ile Efruz’un karakteristik özelliklerini bilimsel tanım içinde verir.

Tiyatro tarihte olanı olduğu gibi yansıtmak yerine eleştirel bakar…

Olayların örgüsünü alışılagelmiş resmi tarih yazıcılarının yaptığı gibi liderler üzerinden değil, tarih yazıcıların görmediği sıradan bir insanın gözünden olaylara bakılır.

Vicdani ve Efruz oyunda sadece iki karakter değil, aynı zamanda iki sınıfın temsilcisidir. İki........

© Açık Gazete


Get it on Google Play