Mustafa Kemal'in Hayal Ettiği Diyanet İşleri
İnsanlar, doğaları gereği kendilerinin de içerisinde yaşadıkları topluluğun işlevselliğini gözetirler. Bir arada yaşamak için gerekli olan sosyal sözleşmeler, bireysel özgürlüğü kısıtlıyor gibi görünse de, bireyler, özgürlüklerini tamamen kaybetmeden, topluluğun bir parçası olmanın yolunu bulurlar. Böylece, topluluğun bir parçası olarak, sürekli değişim halinde olan birey, ilkel yalnızlığın kaosundan uzaklaşır.
Topluluğun fonksiyonel olabilmesi için, herkesin etrafında buluştuğu ortak bir sosyal sözleşme ve etik çerçeve gereklidir. Sivil anayasaların henüz oluşturulmadığı dönemlerde, ihtiyaç duyulan, güçlü ve legitim olması beklenen otorite boşluğunu dinler doldurmuştur.
Fakat, geniş coğrafyalara yayılan imparatorluklar, karmaşıklaşan devlet yönetimleriyle beraber kendi sivil yasalarını oluşturmaya başlayınca, tarih, dini kontrol mekanizmaları ile, sivil yasalar arasındaki şiddetli iktidar çatışmalarına sahne olmuştur. Bu çatışmaların üst başlıkları, günümüzde de aynı meseleleri ihtiva ediyor.
Bu çatışmalar ana hatları ile şöyledir; Öncelikle, ilahi metinlerin kesin kuralları vardır ve değişime kapalıdırlar. Ancak insan, dinamik bir varlık olduğundan, belirli bir zümreye hitap eden bu dogmatik metinler, bütün durumlara tarafsız olarak cevap veremez. Dolayısıyla, devletler vatandaşlarına karşı eşit davranma prensibinden yola çıkarak, sivil anayasalar oluşturmuşlardır. Bizim ülkemizde de, güçler ayrılığına, yani Legis lativus, İudicare ve Exequi (yasama, yargı, yürütme) prensiplerine dayanan bir anayasa vardır. Her ne kadar yargı sürecinde geleneksel hukuk ve ülkenin dini yapısı göz önünde bulunduruluyor olsa da, temelde laik ve demokratik olan Anayasa hükümleri uygulanmaktadır.
Kolluk kuvvetleri tarafından desteklenen, çok kapsamlı bir anayasamız olmasına rağmen, dini metinlerin de halkın büyük bir kesimi için, geleneksel ve gündelik hayatı düzenlediğini kabul etmek gerekir. Ki Türkiye'de son 40 yıldır halktaki dini temayüller gözle görülür bir şekilde yükselişe geçmiştir.
Hem anayasa hem de dini metinler, toplumsal hayatı düzenleme düsturu ile hareket eder. Ancak mesele gelip, kriminal boyutlardaki fikir ayrılıklarına dayandığında, bu iki sistem karşı karşıya gelir. Toplumsal yapıyı derinden etkileyen bu çatışma hali, kadın cinayetlerindeki şiddetli artış olarak karşımıza çıkar.
Mustafa Kemal’in en öngörülü icraatlarından biri, Diyanet İşlerini kurumsallaştırmak ve dini bilginin dağılımının tek elde toplanmasını sağlamaktı. Mustafa Kemal, tek bir devletin, iki hukuk sistemine tabi olmasının mümkün olmadığını biliyordu.
Bu sebep iledir ki, Diyanet İşleri'nin vazifesi tam olarak bu minvalde tayin edilmişti. Dini uygulamalar ile medeni hukukun çatıştığı durumlarda, Diyanet İşleri'nin vazifesi, halkın zarar görmesini engellemek üzere, şiddet içeren fetvaların halk içerisinde yayılmasını önlemekti. Özellikle kadınlar ve gayri müslimler başta olmak üzere, ülkedeki bütün vatandaşların hayat haklarını ve özgürlüklerini güvence altına alınmasına yardımcı olmaktı.
Mustafa Kemal, savaş sonrası Anadolu’da yaşayan, eğitimden ve sağlık hizmetlerinden mahrum olan fakir halkın, mahalle arası mollalar, cinci hocalar ve tarikatler tarafından sömürülüp, cehalete sürüklenmelerini, şiddet içeren fetvalar ile kendi içlerinde kriminalleşmelerini istemediği için, Diyanet İşleri'nin görev izahını bu........
© 12punto
visit website