80 Milyonluk Bir Kabile Olabilir Miyiz?
Bizler Artık, Değişen Değil, Değişmiş Bir Topluluğun Üyeleriyiz
Gelişmiş bir toplum, içerisinde yaşayan üyelerine ne vaat eder? Detaylı bir tanımlamaya girmeden, aklımıza gelen ilk birkaç maddeyi sıraladığımızda bile, zihin dünyamızda bir resim oluştururuz ve bu tabloyu gayri ihtiyari yaşadığımız topluluğun imkanları ile kıyaslarız. Birlikte düşünelim, kelimelerimiz birebir aynı olmasa bile, bir noksan bir fazla aynı şeyleri sıralayacak olmamız kuvvetle muhtemel: hayat hakkının korunması, barınma güvencesi, beslenme endişesinin olmaması, güvenli ve hukuki koşullarda çalışma olanakları, adaletinden emin olunan bir hukuk sisteminin ve kolluk kuvvetlerinin varlığı.
Ayrıca, hayatı sadece kendi açımızdan değerlendirmediğimiz için, bir diğer doğal beklentimiz ise gelecek nesillerimizin güvence altında olduğunu bilme ihtiyacıdır. İlk düşünüşte aklımıza gelen ve neredeyse bir elin parmaklarını geçmeyen bu ön koşullar, içerisinde yaşadığımız topluluğun yaşanılabiliğ için olmazsa olmazlarımızdır.
Bu sıralama, gündelik dilde talebi aşikar ve de duymaya aşina olduğumuz ifadeler olmasa bile, noksanlıkları halinde, topluluk olarak gösterilen ortak reaksiyonlara sebebiyet verir. Aktüel durumda, halkı yansıtan bütün haber kaynaklarında, acil siren sesleri duyuyor olmamız, hiç şüphesiz bu tepkinin bir neticesidir.
Topluluğun Yeniden Tanımlanması
Artık bir masanın etrafına toplanıp içerisinde bulunduğumuz durumu tanımlamanın vakti gelmiş olabilir mi? Yaşadığımız topluluğu yeniden tanımlamak gerekiyor. Tanımlamadığımız, dolayısıyla da tanımadığımız bir toplum üzerine envai çeşit yorumlarla, sürekli şaşkınlık göstererek, ‘bu durum böyle devam edemez’, diyoruz. Bu tepki, dikkatleri gidişata çekmek açısından elbette ki gerekli; ancak efektif olmayan, sonsuz tekrardan ibaret bir sarmalın içerisine çekildiğimizi de içtenlikle kabul etmeliyiz. Çünkü, üçüncü sayfaya düşen, haberlerini yaptığımız, üzüldüğümüz, kızdığımız, hatta öfke duyduğumuz topluluk ile birlikte sürükleniyoruz. Bizler artık değişen değil, değişmiş bir topluluğun üyeleriyiz ve yeni karakteristik özelliklerimiz maalesef sivilize bir topluluğa işaret etmiyor.
Peki, yerleşik düzene geçmiş bir ülkede, parlamento varsa, bir sürü kravatlı takım elbiseli adam oradan oraya dolaşıyorsa, üniversiteler, profesörler, hastaneler, bilimum kurumlar, hukuk sistemi, basın organları bulunuyorsa, bu ülkeye kabile demek biraz garip olmaz mı? Mucibi acaibesi kendinden menkul bir durum. Bütün sistem komponentleri mevcut olmasına ve işliyor görünmesine rağmen, aslında çarklar geriye doğru dönüyor olabilir mi? Ve biz medeni bir toplum olmak yerine, ilkel bir kabileye dönüşüyor olabilir miyiz?
İlkel Ve Modern Toplumlar Arasındaki Farklar
Durkheim, The Division of Labor in Society adlı eserinde, ilkel ve modern toplumlar arasındaki farkları analiz ederken, ilkel toplumlarda mekanik dayanışmanın baskınlığına işaret eder. Durkheim'a göre, mekanik dayanışma, bireylerin benzer işlevlere sahip olduğu ve ortak değerlerin egemen olduğu bir dayanışma türüdür. Bu tür toplumlarda hukuk, cezalandırıcıdır ve........© 12punto
visit website