Nereye koşuyoruz?
Moraller bozuk, insanlar öfkeli. Kimsenin kimseye tahammülü yok noktasındayız. Sokakta herhangi birine sorulsa büyük olasılıkla, bütün bunların nedeni ekonomi diyecektir. Payı büyük elbet. İnsanlar geçim sıkıntısı çekiyorlarsa, eve ekmek götürmekte zorlanıyorlarsa neşelenecek değiller ya, öfkelenecekler elbet. Başkalarına tahammülleri de sabırları da kalmaz tabi ki. Ama bu aslında buzdağının yalnızca görünen kısmı. Asıl nedenler çok daha derinde.
Kapitalist sistemin hırs kıskacına takıldık, orada sıkışıp kaldık öylece. Kıyasıya bir koşturmaca, nereye koştuğumuzu bilmeksizin, dahası sorgulamaksızın. Para yükselen değer haline geldi, insanın, insanlığın değeri parayla ölçülür oldu. İnsanlık tahtını paraya kaptırınca, varlık gösterebilmek, değer görebilmek için yapacağı tek şey kalıyor, olabildiğince para kazanmak, Para amaç haline gelince insanın kendisi araçsallaştı. Buna bağlı olarak da insanı insan yapan tüm değerler giderek anlamını yitirdi. Dolayısıyla insanın mutluluğu, huzuru, yaşama sevinci paraya odaklı hale geldi. Para varsa mutluyuz, yoksa mutsuz.
İşte asıl sorun da bu. İnsanal değerin yitimi. Kapitalist sistem insanı kendisine ve başka insanlara unutturuyor, parayı gücün, değerin, saygınlığın ve var olmanın temel ölçütü olarak sunuyor. Ve insanlık bunu ne yazık ki çok sevdi, kabul etti. Belki de böylesi işine daha çok geldi. İnsan olmak kolay değil, para kazanmak daha kolay. Dolayısıyla da sistemin gösterdiği hedef doğrultusunda sorgusuz sualsiz koşuyor. Bu koşturmacada nasıl bir sıkışmışlık içerisinde olduğunun farkında bile değil. Yaşamı, dünyayı kendisi için bir hapishaneye çevirdiğinin bilincinde hiç değil. Orta çağ karanlığından çıkıldı, kölelik sona erdi denilirken, paraya sahip........
© 12punto
visit website