menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çin-Japon gerginliği neden yeniden tehlikeli bir yöne gidiyor?

18 0
18.11.2025

Pekin’de son haftalarda hissettiğim atmosfer, rutin diplomatik gerginliklerden çok daha derin bir şeyin işaretini veriyor. Bu, bastırılmış tarihsel bir öfkenin yeniden yüzeye çıkışı.

Çin–Japon ilişkileri artık ne diplomasiyle kontrol edilebilecek kadar sade, ne de ekonomik karşılıklı bağımlılıkla dengelenebilecek kadar sağlam.

Bu iki ülke arasındaki çatışma hattı, tarih, haysiyet, kimlik ve güç mücadelesinin iç içe geçtiği bir fay hattına dönüşmüş durumda.

Ve bu sadece bugüne ait değil; kökü yüzyıllık bir travmada.

1990’larda Pekin’de genç bir diplomatken Japonya’ya yönelik öfkenin nasıl bilinçli şekilde diri tutulduğunu bizzat görmüştüm.

Aradan 30 yıl geçti ama sorular, tepkiler ve kuşkular aynı.

Neden?

Çünkü:

•Nanjing Katliamı, Çin’in kolektif hafızasında kapanmayan bir yara,

•Japonya’da ise savaş sonrası statü ve onur kaybı tamir edilememiş bir eksiklik.

Yasukuni Tapınağı’na yapılan her ziyaretin Pekin’de neden “deprem” etkisi yarattığını anlamak için sadece tarih değil, her iki toplumun kültürel psikolojisini ve onur algısını anlamak gerekir.

Bugün Çin sokaklarında Tayvan ya da Japonya konuşulduğunda verilen cevaplar çok sert, çok duygusal ve içgüdüseldir.

Bu kriz duygusaldır.

Bu kriz kimlikseldir.

Bu kriz diplomasiyle sınırlandırılamaz.

Çin–Japon ekonomik ilişkileri devasa boyutta:

•Yıllık 350 milyar dolar ticaret,

•Japonya, Çin’in en büyük yatırımcılarından biri,

•Çin, Japonya’nın en büyük ticaret ortağı.

Ama paradoks şu:

Ekonomik bağımlılık güven üretmedi; rekabeti keskinleştirdi.

Çip savaşı, batarya yarışları, kritik mineraller, yeşil teknoloji…

Her alanda iki ülke hem birbirine muhtaç hem de birbirine meydan okuyor.

Bu nedenle artık Çin–Japon ekonomik ilişkisi sadece Asya’nın değil, küresel ekonominin en büyük kırılganlık kaynağı.

2025........

© 10 Haber