menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

TBMM Başkanı’nın kabul ettiği bölücü rapor!..

46 1
14.12.2025

“Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adıyla kurulan bana göre bebek katili Abdullah Öcalan’ı meşrulaştırma komisyonuna üye veren siyasi partilerin raporları dalga dalga geliyor!..

O tarafın, öbür tarafın yandaş medyalarından raporlarını TBMM Başkanlığı’na teslim edenlerin neler dediklerini sansürden geçmiş, gayet iyi süzülmüş bir şekilde okuyorsunuz. Formatlanmış “çözüm süreci”nin koçbaşları DEM Parti ile MHP’nin raporlarının tamamını okusanız kafayı yersiniz. O, şer raporlarından DEM Parti’nin tarihe geçecek -bana göre- ihanet raporunun en can alıcı bölümlerini aynen alıntılayarak sizlere sunacağım. Yoruma da hiç girmeyeceğim. Sadece, raporda, bebek katili Abdullah Öcalan’a övgüler yağdırıldığını, serbest bırakılması istendiğini, ulusal devlet yapımızın altına dinamit lokumları yerleştirildiğini, Türkiye Cumhuriyeti ve kurucularına alenen hakaretler yağdırıldığının, federasyon, Kürtçenin resmi dil olması, Türklük, Cumhuriyet düşmanı isyancı hainlere iade-i itibar taleplerinin altını çizmekle yetineceğim…

İşte, DEM Parti raporu;

-Bu koşullarda Kürtlerle barış hem küresel hem bölgesel düzeyde stratejik bir önem kazanmıştır.

-1923 yılında Lozan Anlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte deyim yerindeyse rüzgâr tersten esmeye başlamıştır. Cumhuriyet’in kuruluşunun hemen öncesi ve hemen sonrasında kurucu siyasal özne olan görece demokratik yada muhalif eğilimler,1923 yılıyla birlikte ulus devletçi eğilimlerin müdahaleleriyle gerilemeye ve mevzi kaybetmeye başlamıştır. Ulus devletçi eğilimler tahakkümcü anlayışı derinleştirmeye çalışırlarken, demokratik eğilimler ise özgürlük, demokrasi, eşitlik değerlerini hâkim kılmaya çabalamışlardır. Nihayetinde erken dönem Cumhuriyet’in serüveni bu şekilde bir seyir izlemiştir.

-1925’te ilan edilen Takrir-i Sükûn Kanunu ve hemen ardından devreye sokulan Şark Islahat Planı ile Kürt meselesi, rejimin gözünde münferit bir asayiş sorunu olmaktan çıkarılmış ve ulus devletçi istemin karakterinin belirginleştirildiği çok daha sert bir iklime alınmıştır. Tekçi ulus anlayışı, Türkçe merkezli bir dil ve kültür rejimi, Sünni-Hanefi yorumu esas alan bir yurttaşlık tarifi ve merkezileşmiş bürokratik yapı; Kürt varlığını ya “terbiye edilecek” ya da........

© Yeniçağ