menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tarih içinde din devlet münasebetleri

11 1
02.03.2024

Hristiyanlık doğrudan bir devlet yönetimi getirmediği için Kilise dîni paravan yaparak halkı istediği gibi yönetiyordu. Timurlular, Harezmşâhlılar, Bâbürlüler, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılarda ise din-devlet ayrımı diye bir mesele söz konusu değildi. Halk, devlet adamları ve askerî sınıf hep dindar olduğundan kendi dışında da olsa İslâm halîfesine bağlıydılar. İlk Çağ toplumlarında din, sistemin içinde bir halk uygulaması olup bir doktrin veyâ devlet yönetimine bir alternatif değildir. Çoğu İlk Çağ kavimlerinde din agnostik (tam bilinmeyen) bir baskılayıcı uygulama olsa bile devlet sistemi içinde yer almıyordu. Tapınmalar, adaklar genelde herkes veyâ kağan, bey, hakan ve diğer yöneticiler tarafından kabûl edildiği gibi algılanıp uygulamalar buna göre yapılıyordu. Bâzı toplumlarda maddî yönden güçlenen din temsilcileri, yönetimleri baskılamak istediler. Bunun en açık örneği eski Mısır’da görülmüştür. Amon Tapınak Râhipleri ve baş râhip ayrı bir devlet gibi zenginleşip halkın dînî duygularına dayalı alternatif (paralel) bir devlet gibi davranıyorlardı. Devleti yöneten firavunlar da Tapınakla iyi geçindiği sürece hiçbir problem çıkmıyordu. Budist toplumlarda râhipler genelde şehir dışlarındaki tapınaklarda ayrı bir koloni gibi yaşıyorlardı. Bu râhiplerin veyâ Budist din güçlerinin devlet yönetimiyle bir ilgileri yoktu. Yöneticiler de kendilerine duâ eden din adamlarını koruyorlardı. Sıcak bölgede yaşayan bu din adamları basit bir örtü kullanıyorlar ve bitkilerle beslendikleri için dünyevî bir sıkıntıları da olmuyordu. Râhipler genelde her gün beş veyâ on kilometre yol katedip yerleşim merkezlerine geliyor, boyunlarına asılı teneke kutulara yeşillikler veyâ zaman zaman da lüks olarak pirinç topluyorlardı. Halk da bunu buşi (sadaka) olarak kabûl ediyor ve seve seve veriyorlardı. Evlenmiyorlar, az yiyorlar, basit yaşıyorlardı. İhtiraslardan uzak oldukları için devlete problem olmuyorlardı. Maniheistler ve Brahmanlar da genelde bunlar gibi yaşıyorlardı. Kısacası bu din mensupları devletin istediği gibi yaşadıkları için hiçbir probleme sebep olmuyorlardı. Mecûsîlikte de durum bundan farklı değildi. Eski Roma ve Yunan’da tanrılar mitolojik bir güç olarak hem halk hem de devlet tarafından kabûl görüyorlar, aralarında bulunan yarı insan tanrılarla da bütünleşerek problemsiz yaşıyorlardı. Eski Türklerde kağan kut sâhibi olduğu için “tanrısal güç taşıdığından” hiçbir sözüne îtirâz edilmez ve devlette tek güç onun elinde olurdu. Bu devletlerde dînin sembol ve rûhâni temsilcisi olan şamanlar kağanın psikolojik destekçileri gibiydi. Şamanist devletlerde de müteşekkil bir dinden bahsedilemezdi. Şeriatleri, cemaatleri veyâ tapınak gibi mekânları yoktu. Dînî kurallar çok baskıcı törelerden ibâretti. Töre kağana da halka da şamana da hâkimdi. Köklü bir kurallar dîni olmayan Tengricilik veyâ Kök Tengri dîni Moğollarda da Türklerde de aynı uygulamalara sâhipti. Bunlarda din bir rehabilitasyon ve özellikle de motivasyondu. Zâten fazla bir yaptırım gücü (müeyyideler) yoktu. VAHYÎ DİNLERDE DURUM VE İSLÂMİYET Semâvî dinlerde peygamberler belli bir ilâhî düzeni te’sîs etmek için gönderildiler. Kendilerine gelen vahiyler şeriat kapsamında olup her peygamber bir önceki peygamber ve onun şeriatinin mütemmimi oluyordu. Dolayısıyla resuller ve onları uygulayan nebîler aynı zamanda toplumu yönetme mes’ûliyetini de yükleniyorlardı. Hüküm Allâh’ındı ve Allâh’ın elçileri o hükmü îfâ etmekle görevlendiriliyordu. Hazret-i Âdem ilk insan ve ilk peygamber olarak geldiğinde onun zamânında bu gelen vahyî dinden başka din olmadığı için alternatif de yoktu. Evlâdı ve soyundan kırk bin kişiye hem resul hem de yönetici oldu. Daha sonra gelen peygamberler zamânında halk arasında bâzı kişiler isyân edip onları tanımadılar. Bunlar içinde büyük yöneticiler de vardı. Kur’ân-ı kerîmde bu isyanlarından dolayı Rabb’imizin gazabına uğramış kavimlerden Hazret-i Hûd’un kavmi Âd, Hazret-i Sâlih’in kavmi Semûd, Hazret-i Şuayb’in kavmi Eshâbü’l-Eyke, Hazret-i Nûh ve Hazret-i Lût’un kavimleri, Fir’avunlar, Nemrûdlar, Hâmânlar, Kârûnlar hepsi helâk oldular. Efendimiz zamânında da Ebû Cehil, Ebû Leheb, Hristiyan râhip Ebû Âmir, K’ab bin Eşref, Nâdir ibnü’l-Hâris, Velîd bin Mugîre gibi kişiler isyan hâlinde oldular. Hazret-i........

© Türkiye


Get it on Google Play