menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Siyasette bozulma, çürüme ve vefasızlık (2)

28 4
latest

Türk siyasetinin dünü, bugünü ve gidişatına dair “Siyasette bozulma, çürüme ve vefasızlık” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazım sosyal medyada beklediğimden daha fazla ilgi görünce, aynı konu üzerinde yeniden bir değerlendirme yapma ihtiyacı duydum. Çünkü siyasette yaşanan “bozulma, çürüme ve vefasızlık” gerçekten de toplumda kanayan bir yara hâline geldi.

Türk siyasetinde kalite hak ettiği seviyeye ne zaman ulaşırsa emin olun, bu milletin sorunlarına çözüm üretme hızı da o ölçüde artacaktır. Zira siyaset, bir ülkenin yönetimine doğrudan etki eden temel mekanizmadır. İktidar ve muhalefet, siyasal sistemin iki ana ayağıdır; biri üretir, diğeri denetler ve rekabet eder. Ülkenin yönetimine ilişkin alınan her kararın ya onayında ya da itirazında onların imzası vardır. O yüzden siyasetin misyonu büyük ve görevi kutsaldır. Direkt Türk milletinin varlığını, geleceğini ve yönetilme seviyesini ilgilendirmektedir. Siyaset=Vatanseverlik olmazsa olmazdır.

Aynı zamanda gazeteci olan; Cumhuriyetin ilk döneminden itibaren milletvekilliği yapan ve İstiklal Madalyası’na sahip merhum Falih Rıfkı Atay, bir değerlendirmesinde şöyle diyordu:

“Politikanın bir vatan hizmeti karakteri edinmesini istiyoruz. Atatürk sonrası bozgunculuğu suçu, başta sözde onun olmakla övünen parti olmak üzere bütün partilerindir; politikacılarındır. Politikacılığı ikbal ve çıkar mesleği olarak seçenlerindir. Politikacılık kanserine tutulan Türk partilerinin bir büyük eksiği var: vatanseverlik! Vatanı her türlü hırsın üstünde tutmak!”

TBMM’de siyaset yapan kim olursa olsun, vatanseverlik dışında bir misyon taşımamalıdır.

Falih Rıfkı Atay’ın Atatürk dönemine dair politika–vatanseverlik tespitinden hareketle CHP’nin bugünkü siyaset pratiğine baktığımızda ise bambaşka bir tablo karşımıza çıkıyor. Son yerel seçimlerde CHP birçok büyükşehirde yönetim sorumluluğunu üstlendi; ancak kamuoyunda sıkça dile getirilen eleştiriler, hizmet performansının beklentileri karşılamadığı yönünde yoğunlaşıyor. Ankara, İstanbul ve İzmir’in mevcut durumuna bakanların, tabloyu daha net gördüklerini söylemeleri boşuna değildir.

Hizmet üretimindeki yetersizlik, vizyon eksikliği ve yönetim anlayışına dair rahatsızlıklar geniş bir kesim tarafından dile getirilirken; bazı bölgelerde çok büyük rüşvet ve yolsuzluk iddialarının gündeme gelmesi de CHP’yi zorlayan başka bir unsur olarak öne çıkıyor. Halka hizmet etmek üzere göreve gelenlerin, kamu kaynaklarının kötü yönetildiğine dair iddiaların odağında bulunması, kaçınılmaz olarak “Siyasetin kalitesi ve ahlakı nasıl korunabilir?” sorusunu gündeme taşıyor.

Bu iddiaların yoğun biçimde tartışıldığı bir dönemde, Ankara ve İstanbul’un belediye başkanlarının Cumhurbaşkanlığı adaylığı için anılması da dikkat çeken bir başka husus oldu. Nitekim Ekrem İmamoğlu’nun, hakkında yürütülen yargı süreci başlamadan önce CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak isminin açıklandığı unutulmamalıdır. Bugün ise Ekrem İmamoğlu’nun başında bulunduğu İBB yönetimine ilişkin 160 milyar TL ve 24 milyon dolar kamu zararına yol açtığı yönündeki suçlamalar çerçevesinde bir iddianame hazırlanmış durumda ve yargı süreci devam ediyor.

İddialar doğruysa; böylesi ciddi bir tartışmanın öznesi olan bir ismin Cumhurbaşkanlığı adaylığına gösterilmesi,........

© Türkgün