menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türk Devleti teröristana izin vermez

24 20
24.01.2025

Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birçok etnik kökeni, dini, mezhebi içinde barındıran köklü devlet olma özelliklerine sahip olduğu tarihi vesikalarla ortaya konmuştur. Zaman zaman bu etnik kökenlerin gerek dış mihraklar tarafından gerek içimizdeki hainler tarafından kışkırtılarak devletten ayırmaya çalıştıkları bilinmektedir. Uluslararası Hukuk’ta azınlıkların bir devletten ayrılabilmesi veya ayrılma talep etmesi self determinasyon hakkı ile ilişkilendirilmektedir.

Self determinasyon hakkı köklerini Wilson İlkeleri’nde bulduğumuz, an kaba tabiriyle: “İnsanların kendi siyasi statülerini seçmeleri ve kendi ekonomik, kültürel ve sosyal biçimlerini belirlemeleri” olarak tanımlanmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nda yer alan ve ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarıyla içeriği daha da somut hale getirilen günümüzde ise anlam olarak değişim aşamasında bulunan bir haktır. Bunun nedeni; self determinasyon hakkının ilk çıkış anındaki durum ve koşulların günümüzdekinden farklı oluşudur. Somut hale getirecek olursak; 1.Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan self determinasyon hakkı egemen devletlerin, savaştan yenilgiyle çıkan zayıf devletler üzerindeki bir hegemonya aracı olarak kendini göstermiştir. Bu sebeple dekolonizasyon, bir diğer ifadeyle sömürgeciliğin gerçekleştiği topraklardaki azınlıklar bu haklarını kullanarak o devletten ayrılma talep etmişlerdir. Günümüz koşullarında ise herhangi bir azınlığın o devletten ayrılma talepleri dekolonizasyon süreçleriyle ilişkilendirilememektedir. Bunun yerine, değişen yeni dünya düzenindeki koşullar bahane gösterilerek sömürgeciliğe maruz kalmasa da bir azınlığın self determinasyon hakkını kullanarak o devletten ayrılabilmesi adına uğraş verilmektedir fakat bu çaba boşunadır. Bunun nedeni self determinasyon hakkının Uluslararası Hukuk’un BM Antlaşması ile kabul ettiği ve jus cogens(kesin kural) olarak kabul edilen “ülke bütünlüğü” ilkesiyle uyuşmaması ve self determinasyon hakkı veya başka hangi ad altında olursa olsun diğer hiçbir bu ilkeye aykırı olarak kullanılamayacağı gerçeğidir.

Aksinin kabulü dünya üzerinde 6000'in üzerindeki etnik kökene ayrılma hakkı tanıma anlamına gelecek olup Uluslararası barış ve güvenliğin tehdidi sorunu ortaya çıkacak ve........

© Türkgün