Bardaktan taşan yoksulluk
Diğer
24 Eylül 2025
Üfle, Üfle Kış Rüzgârını/John Everett Millais (1892)
Birey yoksulluğundan utanır, devletler ise sistematik sansürle bu utancın üzerini seve seve örter. Ve kitlesel yoksulluk ‘el birliğiyle’ görünmez olur. Yoksulluğa uygulanan ‘sansürün’ örnekleri kadar aldığı biçimler de boldur. Asgari ücret artışına temel teşkil eden enflasyonu ‘deneyimlenen enflasyondan’ daha düşük gösteren TÜİK’in istatistikle savaşı, örneğin, yeni değildir. Yardıma muhtaç hane sayısına ilişkin veri akışının durdurulmuş ve Türkiye’nin yoksulluk karnesi niteliğindeki Aylık İstatistik Bülteni’nin geçtiğimiz günlerde yayından kaldırılmış olması da istatistikle savaşın farklı cepheleridir. İstatistikle savaş, o halde ‘yoksullukla savaş’ demektir.
İstatistik bir bakıma, istisna halinin zıttıdır. Bir niceliğin/durumun “istatistiksel olarak anlamlı” olması, onun istisna veya gelişigüzel olmadığını fakat varlığının ısrarcı, sürekli ve kayda değer olduğunu gösterir. Bu anlamda istatistik bir varlık-yokluk/inkâr mücadelesidir.
Devleti bir baskı ve ‘dışlama’/dışarıda tutma aygıtı olarak gören Engels halkın önemli bir kısmını karar mekanizmalarından dışlaması sayesinde devletin egemen sınıfların/kapitalistlerin devleti olduğunu söylemişti[1]. Aksi halde, örneğin işçi sınıfının ekonomik karar alma süreçlerine dahil olması halinde, beslenme, sağlık ve barınma gibi temel talepler dururken ekonominin tek amacı kârlılık olamazdı.
Bu anlamda istatistik veya ‘ahlaklı’ bir istatistik, devletlerin nüfusun önemli bir kısmını dışlama, dışarıya atmasına karşı bir içerleme, içeriye alma mücadelesidir. Ama görünürlüğün tek yolu da istatistik değildir. TÜİK’in rakamlarında görünmez olan zira bir pazar yerinde yerlere dökülmüş sebze meyve atıklarını toplarken, askıda ekmek beklerken, domatesi taneyle alırken, süpermarketlerin kasalarında ‘hırsızlıktan’ yakalanmış, yaşından başından utanırken ve içinden çıkamadığı yoksulluk yüzünden önce çocuklarını sonra kendisini öldürürken görünür.
Bir kez bardaktan taştıktan sonra, peki yoksullukla nasıl baş edilir?
Bu, baş edene ve yoksulluktan kimin sorumlu tutulduğuna göre değişir. Geleneksel Japon kültüründe, hatırlanacaktır, yoksulluğun sorumlusu evlere yerleşen yoksullar tanrısıdır. Ve onunla baş etmenin/onu evden kovmanın bir yolu, bir baharat olan misoyu suda eritip evin dışına koymaktır. Misonun kokusunu seven tanrı, kokunun peşinden gidip evden ayrılacaktır. Diğer bir yöntem, bozuk para tutturulan bir bambuyu nehre atmaktır. Tanrı paranın peşinde, dosdoğru nehre atlayacaktır. Daha fazla efor gerektiren ve belki de işlevini gerektirdiği bu efora borçlu olan fiziksel-ruhsal bir ‘iç dökme’ ayininde Japonlar tapınaklardaki tahta Yoksullar Tanrısı heykelini sopayla döver. Ve sevmediği bilinen kurufasulyeleri üzerine fırlatır.
Bunların, ‘masalsı günlerde’ kaldığı düşünülebilir. Oysa, küresel krizin etkisiyle Japon ekonomisinin durgunluğa girdiği ve insanların kitlesel halde işlerini kaybettiği 2009 yılında dahi, ‘talebi karşılamak üzere’ yakınlarda bir tapınağa inşa edilen Yoksullar Tanrısı heykeli ziyaretçi akınına uğramıştı. Dört saat uzaklıktaki Tokyo dahil, birçok şehirden her gün otobüs turları düzenleniyor ve insanlar akın akın tanrıyı dövmeye gidiyordu. Tanrıyı döven 77 yaşında bir adam “son altmış yılın kininden” kurtulduğunu söylüyordu.
Bunlar bir işe yaramazsa, umut yok değildir. Yoksulluktan kurtulmanın son yolu, ‘tanrıya bile fazla gelen’ bir yoksulluktur. Japon masalında, tanrı Gohei’nin yoksulluğuna daha fazla katlanamaz. Ve evi terk eder. O da terk ettiğine göre, yoksulluktan artık Yoksullar Tanrısı sorumlu değildir. Peki tanrı değilse, bu ‘yeni’ yoksulluğun sorumlusu kimdir?
Modern, seküler toplumlarda, hiç değilse devletlerin resmi anlatısında, yoksulluğun sorumlusu elbette ‘döşemenin altına gizlenen tanrı’ değildir. Ama bir sorumlusu olsa gerektir. Bu da yine masalın içindedir. Hatırlanırsa, döşemenin altından kafasını uzatan tanrıya Gohei şaşkın şaşkın bakınca tanrı “Beni hâlâ tanımadın mı?” demiştir.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein