menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kitaplıkların hüzünlü köşeleri

27 1
19.05.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

19 Mayıs 2024

Bütün kitaplıkların hüzünlü köşeleri vardır. Genelde en üstte ya da altta, gözden ve uzanıp alıverme mesafesinden uzakta birkaç raftır o köşe. Nerede bir kitaplık görsem, uzun süredir dokunulmadığı için hafif tozlu duran o raflara takılır gözüm. Çoğunlukla öğretmenlerin isteği üzerine ya da ödev yapmak için okul yıllarında edinilmiş kitaplar vardır orada. Bir bölümü de alınıp muhtemelen dili nedeniyle okunamadan öylece bırakılmıştır. O hüzünlü köşelerdeki kitapları büyük, siyah poşetler içinde, sahafların önünde görmüşlüğüm de vardır. Değerli bir sahaf ve koleksiyoner olan Haldun Cezayirlioğlu'nun Ankara'daki ofisi, evimizin sokağındaydı. Bazı sabahlar ofisin kapısında kitap dolu poşetler görürdüm. Baş döndürücü kitap kokularının içinde her zaman gülen yüzüyle oturan Haldun Bey, onları yeni bir hayata başlamaları için tasnif etmiş olurdu akşama doğru. Bazen uğrar, çayını içerdim, sohbet ederdik. "Şu apartmanın şu numaralı dairesindeki yaşlı amca vefat etmiş…" diye başladığı can acıtıcı cümlenin devamına gerek kalmazdı. O hüzünlü raflar gelirdi hemen gözümün önüne. Haldun Cezayirlioğlu'nun adım atılamayacak kadar dolu ofisinin raflarını gözden geçirirken bir sorunun peşine düşerdim: O hüzünlü raflar edebiyat metinleri eskidiği için mi vardır? Bir edebiyat yapıtını eskime olasılığı ile karşı karşıya bırakan nedir?

Bu sorunun yanıtı, sanırım dil ve edebiyat ilişkisinde ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle, bir yapıtı içten içe çürüten şey dilidir, denebilir. Elbette, onu tarih içinde canlı tutan ögeler de vardır; bunların başında evrensel izlekler gelir: ölüm, aşk, korku, günah, inanç, tutku, ihanet, dostluk gibi… Ancak izleği örerken ne yazık ki yaşadığı dönemin dil hapishanesinde mahkûmdur yazar. Binlerce yıldır baş döndürücü bir hızla akıp gelen derin dil ırmağında kulaç atmak kolay iş değildir. Özellikle bizim gibi dil değişkenlikleri sarsıcı olan toplumlarda bu daha da zorlaştırır edebiyatçıların işini.

Üniversitede, yaratıcı yazarlık derslerimde bu soruyu ortaya atar, tartışmaya açardım. Bir uygulama yapardık sonra. Örneğin "Bir pazar alışverişini, aşağıdaki nesneleri de kullanarak bir paragraf haline getirelim" deyip sıralardım: çanta, kredi kartı, file, poşet, kesekâğıdı, cüzdan, sepet, tartı, bozuk para vb. Yirmili yaşlarını süren öğrencilerim çoğu zaman "file", "kese kâğıdı", "sepet" sözcüklerini nerede, nasıl kullanacaklarını bilemezlerdi; hatta "kese kâğıdı ne hocam?" diye sorarlardı. Bir sözcük hayatımızdan çıktıysa, onu anlatmak, sözcüğün işaret ettiği nesneyi zihninde canlandırmak ne zordur, bilenler bilir. Hemen telefonlara uzanılır, arama........

© T24


Get it on Google Play