menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Büyüklüğün gölgesi, küçüklüğün yankısı

13 4
09.02.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

09 Şubat 2025

Bazen bir şeyin büyük mü küçük mü olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Hikâyeler de böyle hangi anlatılar gerçekten büyük, hangileri küçük, yoksa bu ayrımı kim belirliyor? Küçük görülen bir şey, bir anda büyük bir anlam kazanabiliyor. Ya da büyük olduğunu sandığımız bir olay, gözümüzün önünde eriyip gidebiliyor.

Geçen gün izlediğim bir videoda, bir adam Güney Afrika’daki bir konsere gitmiş, etrafına hayranlıkla bakıyor. “Burası inanılmaz medeni,” diyor. Nedeni ne? İnsanlar çimenlere piknik örtüsü sermiş. Üstelik evlerinden getirmişler örtülerini! Bunu büyük bir şey gibi anlatıyor, sosyal medyada hızla yayılıyor, insanlar birbirine gönderiyor videoyu, “Bizde neden olmuyor?” diye sorular soruluyor. Oysa oluyor, hepimiz bir yerlere örtü seriyoruz, bir araya geliyoruz, bazen farkında bile olmadan aynı ritüelleri yaşıyoruz. Ama önemli olan asıl soru şu: Neden bazı anlar, bazı nesneler, bazı olaylar bir anda büyük bir anlam kazanıyor? Küçük olan nasıl büyüyor? Ya da büyük olan nasıl sıradanlaşıyor?

Filmlerde, kitaplarda da aynı şeyi görüyorum. All We Imagine As Light’ı izlerken düşündüm: Bu film, sıradan insanların küçük hayatlarını anlatıyor gibi görünebilir. Ama belki de asıl mesele, anlatının kendisinin büyük olup olmaması değil, içindeki insanların büyük olaylar karşısında ne kadar küçüldüğüdür. Onların yalnızlıkları, sessiz direnişleri, şehirde kaybolmaları… Tıpkı o piknik örtüsünde olduğu gibi, bazen en küçük anlar en büyük dönüşümlere sahne olabilir. Peki, neyin büyük, neyin küçük olduğuna kim karar veriyor?

Medya teorisyeni Erving Goffman’ın çerçeveleme teorisi, neyin büyük neyin küçük olduğunun medya tarafından nasıl şekillendirildiğini gösterir. Medya, belirli olayları öne çıkartırken bazılarını tamamen görmezden gelir. Gerçekte önemli olan ama haber değeri taşımayan konular göz ardı edilirken, bazı olaylar dramatikleştirilerek büyütülür. Roland Barthes’ın Mitolojiler kitabında anlattığı gibi, gündelik nesneler yeni anlam katmanlarıyla donatılarak birer kültürel göstergeye dönüşebilir. Bir piknik örtüsü sadece bir eşya değil, bir toplumsal düzeni, aidiyeti ve özlemi temsil eden bir metafor haline gelir.

Büyük ve küçük, sadece ölçek ya da önem meselesi değil, aynı zamanda güç, görünürlük ve erişimle de ilgilidir. Bazen büyük olan, zengin olan demektir; küçükse yoksul, kenarda kalmış, göz ardı edilmiş. Bazen büyük, ünlü olandır; küçük ise sesi duyulmayan, kaybolan. Ünsüz olan küçüktür, çünkü hikâyesi anlatılmamıştır. Medyanın, tarihin, kültürel belleğin belirlediği bu ölçüler, neyin hatırlanıp neyin unutulacağını, kimin görünür olup kimin gölgede kalacağını belirler. Ama bu ölçülerin kendisi de değişkendir zaman içinde büyük olan küçülebilir, küçük olan büyüyebilir. Ve belki de hikâye anlatıcılığı tam da burada devreye girer: büyük hikâyelerin gölgesinde kalmış olanları anlatmak, küçük görünenin içindeki büyüklüğü keşfetmek için.

Tarih boyunca büyük kabul edilen şey, çoğu zaman güçlü olanın, kazananın hikâyesiydi. Ancak sanat, edebiyat ve sinema bize bunun tam tersini de gösterebilir. Walter Benjamin, tarihin galipler tarafından yazıldığını söyler, ama aynı zamanda ezilenlerin tarihinin anlatılması gerektiğini de savunur. Büyük olarak sunulan anlatılar, küçük olanı görünmez kılar. Oysa bazen gerçek dönüşüm, büyük olayların gölgesinde kalmış, sessiz ama güçlü anlarda saklıdır.

Caspar David Friedrich’in ufka bakan küçük figürleri,........

© T24