Yeni lale devri... Spotların altındaki bağımlılık ve yozlaşma
Medya, spor ve sanat camiasında son günlerde bir temiz eller operasyonu yürütülüyor.
Savcılık kimsenin makamına, rütbesine veya kimliğine bakmaksızın bu batağa girmiş, bulaşmış her insan tekini kanunlar çerçevesinde kovuşturuyor.
Kimisi adaletin teciline bırakılırken kimisi de halkın vicdanında yargılanıyor. Elbette bu süreçte masumlar olacak ve bazı çıkar grupları süreci istismar etmek isteyeceklerdir.
Lakin sürecin kendisine baktığımızda ortaya saçılan cerahat ile adeta ikinci bir Lale Devri inşa edilmiş durumda olduğuna şahitlik ediyoruz.
Buyurun dünden bugüne tuhaf benzerliklere yakından bakalım.
Kasırların ve eğlencelerin efendisi Damat İbrahim Paşa düzeni
İbrahim Paşa’nın sadareti ile İstanbul’da adeta kasır ve mesire seferberliği başlatılır. Ülkenin Batılı muarızları ile yaptığı Barış anlaşmalarıyla devlet ricali tamamen zevk ve sefahate odaklanmıştır. Sadabad, Çeşmeinur ve Hürrembad bu kasırlardan sadece birkaç tanesidir. Hem Padişah Ahmet hem de Damat İbrahim Paşa kasır dikme konusunda adeta birbiriyle yarışır. Nihayet bu dönemin adeta çılgın projesi olarak kabul edilecek Kâğıthane Mesiresi seferberliği başlatılır.
Devlet adamları, önemli şahsiyetler ve şairler kendinden geçmişçesine eğlence seferberliği başlatmışlardı.
Üstelik eğlence yerleri için gariban İstanbul halkının vergi yükü artırılırken evleri hunharca yıkılarak devletin yüksek mertebesindeki isimlere köşk, kasır vb. yerlerin yapılması için peşkeş çekilmesi son derece rahatsız edici bir vaziyetti. Osmanlı devlet adamları o güne kadar cami, medrese, imarethane gibi halkın hayrına işler yaparken şimdi halka rağmen şahsi zevkleri için giriştikleri bu uğraş İstanbul ahalisinin canına tak edecek noktalara ulaşmıştı. Tüm bu sürecin mimarı Damat İbrahim Paşa’nın ta kendisiydi.
Üçüncü Ahmed’in de vaziyetten uzak yönetimi İstanbulluyu son derece rahatsız ediyordu. Padişahın oya ve dikiş örmek gibi hobileri de İstanbul halkını tiksindiren şeylerden birisiydi. Bu kadar ciddi sorunlar varken koca padişahın bir kadın gibi oya örmesi düşüncesi ahalideki nefreti katmerleyen unsurlardan birisiydi. Hele ekonomik kriz derinleşmesine rağmen etrafa sarmaşık gibi sıçramış lale soğanları İstanbullular için bir nefret nesnesiydi. Bu kadar yokluk için Hollanda, İran ve hatta Hindistan’dan çok pahalı lale soğanları getirilmesi akıl alacak iş değildi.
Bahar ayları saray için zaten bir gösteri mevsimiydi. Gündüzleri “doğa seyri” adı altında gezintiler yapılır, geceleri ise iş bambaşka bir boyuta taşınırdı: Çırağan eğlenceleri başlardı.
Bu geceler Topkapı Sarayı’nın bahçelerinde düzenlendiğinde, eğlence artık yalnızca bir mesire olmaktan çıkar, seyirlik bir ihtişam ve haz törenine dönüşürdü. Saraya bağlı genç cariyeler ve hafifmeşrep kadınlar bu şenliklerin doğal unsuru hâline getirilirdi.
Ay ışığı Boğaz’ın durgun sularına gümüş bir örtü gibi yayılırken, lale bahçeleri de bilinçli olarak rengârenk ışıklarla donatılırdı. Lalelerin arasına........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Beth Kuhel