menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kadın, Pencere ve Kedi

43 5
14.05.2024

Bu hafta makale yazmak yerine uzun zamandır tanıdığım Çimen Erengezgin’le yazarlık hayatı ve yeni kitabı hakkında kısa bir röportaj yapmak istedim.

Yazarımız, Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi, Maliye Bölümü mezunu. Daha sonra yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi iktisat fakültesi, Para Banka Bölümü’nde yaptı. Uzun yıllar çeşitli ajans ve şirketlerle halkla ilişkiler alanında çalıştıktan sonra yoga ile tanıştı ve o zamandan bu yana yoga eğitmenliği yapıyor. Kendini her daim okur ve yazar olarak tanımlıyor. ‘Gezginname’, ‘Yeşil Bisikletli Kız’, ‘Vay Başına Yoga Gelenler’, ‘Aslında Maviydi Terk Eden’, ‘Mecbur Muyum?’ ve son olarak da ‘Kadın, Pencere ve Kedi’ adlı kitapların yazarı.

İşte bu röportajı, duygu dolu bir kalemin sahibi, okurlarını derinlemesine etkileyen öykülerin yazarıyla yapacağız. Son Kitabı ‘Kadın, Pencere ve Kedi’. Her biri özenle seçilmiş yaşanmışlıklarla dolu 36 öykü içeriyor. Bu kısa öyküler, okurların kendi duygularıyla yüzleşmelerine olanak tanıyor ve adeta bir yolculuğa çıkarıyor. Hikayelerinde kullandığı yeni anlatım tarzıyla; kelimelerle dans edercesine şiirsel anlatımı, her satırda hissediliyor ve okuyanlara kendi hayatlarının bir parçası gibi hissettiriyor.

Çimen, yazmaya nasıl başladın?

Yani, ben ortaokuldan beri yazıyorum. Edebiyat ve Türkçe derslerim hep çok iyiydi zaten. Aslında benim ilk hikâye kitabım ortaokulda yazıldı. Kitap diyorum çünkü hikayeleri yazdığım kağıtları kesip, kitap gibi birleştirmiştim. Esas olarak yazmaya başlama süreci 2010 yılında oldu. O şeftali ağacıyla birlikte başladı; yani ‘Gezginname’nin ilk hikayesiyle.

■ Bu altıncı kitap, konu seçme sürecini nasıl yaşıyorsun?

İlk kitaplarım, yani ‘Gezginname’ ve ‘Yeşil Bisikletli Kız’ aktı, gitti. Bir ilham onları bir şekilde yazdırdı bana. ‘Vay Başına Yoga Gelenler’i yayınevi istemişti o yüzden yazdım. Sonra kadına yöneldim. Son 3 kitabım kadını anlatıyor zaten. Ben Duygu Asena’yı okuyarak, ‘Kadının Adı Yok’la büyüdüm. Gerçek hayatta da kadının adının olmaması, bir kadın olarak canımı çok yakan bir şey. Yakın çevremde, ailemde bunu çok yaşamıyor olsam da bu durum göz ardı edemeyeceğim kadar önemli. Aslında hepimizin içinde bununla ilgili bir yara var. Kimimiz bunu belli ediyoruz, kimimiz yok sayıyoruz. Bu yüzden kitaplarımın son üçünde kadını konu olarak seçtim. ‘Aslında Maviydi Terk Eden’ kadına şiddeti anlatan, distopyada geçen bir hikâye. Bunda ise daha çok duygu yüklü hikayeler serisi yazmak istedim. O duyguda çoğunlukla kadın var, ama çok ajitasyon yapmamaya özen gösterdim. Orta noktayı bulmaya çalışıyorum genelde. Yani, bir kötülüğe, karanlığa yönelirken dahi onun içinde bir umut olsun istiyorum. Bazen birini boğazlamak geliyor içimizden, ama biz boğazlamamayı tercih ediyoruz. O içinden gelen ilkel duyguyla devam edenler de var. Yine de yazdığım karakterlerde o dengeyi bulmak istiyorum.

■ Çok kitap okuyan biri olarak seni en çok etkileyen yazar kim? Duygu Asena mı?

O da var tabii ama Virginia Woolf’suz bir hayat düşünemiyorum. Keşke daha çok yaşasaydı, daha çok şey yazsaydı. Ablam üniversitede onun kitaplarının İngilizcesini okurken bana da Türkçesini okutuluyordu. Özellikle, ‘Kendine Ait Bir Oda’ beni olağanüstü etkilemiştir. ‘Dalgalar’, ‘Mrs. Dalloway’… Hepsi........

© Sözcü


Get it on Google Play