Ve bu arada Kuvayı Milliye ve yerel kongreler
1Bugün 23 Nisan. 1920’nin baharı bozkırın Ankara’sında toplanan Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 104. Yıldönümü. Kutlu olsun. Sonsuz olsun.
Geçtiğimiz günlerde kamuoyunda talihsiz bir biçimde Kuvayı Milliye, şeriatçı, köktendinci, ümmetçi bir terör örgütü olan Hamas ile karşılaştırıldı. Bu bir akıl ve vicdan tutulmasıdır. Zamanıdır diyerek antiemperyalist bir direniş örgütü olan Kuvayı Milliye’nin toplanma sürecine biraz daha yakından bakalım.
Görsel, kıymetli dostum Murat Sayın’a aittir. Kullanma izni verdiği için teşekkürlerimle.
Nedir Kuvayı Milliye? Çok konuşulur ama mühim sorudur. Çok uzatmadan iki cümle ile tanımı yapılabilir. Top yekûn isyan eden bir milletin, her türden yoksunluk ve yoksulluğuna rağmen insan hak ve onuruyla millî bağımsızlığı için ayağa kalkışıdır. Kuvayı Milliye, topyekûn ölmeye karar vermiş bir halkı yok etmeye hiçbir gücün yetmeyeceğinin bir destanıdır2.
Attilâ İlhan, 'Kuvayı Milliye aslında XX. Yüzyılın gördüğü ilk ‘Halk Kurtuluş Ordusudur’ diye tarifler3. Ve yaklaşık bir asır sonra O’nu yani Kuvayı Milliye’yi tanımlamaya kalkan ne derse desin; hangi belgeden hangi kanıtı çıkarırsa çıkarsın, yaşanmışı yaşamış ölçüsünde algılayamaz. Farklı bir ifade ile “Bir ulusun topyekûn Ya istiklâl ya ölüm bilinci ve elinde çakaralmaz diz çöküp kurşun yağdırarak, çaresizliğin çaresinin ne olduğunu; halin ve geleceğin ne olacağını; neyin nasıl yapılması gerektiğini; ve hiçbir dayatma ve koşulda vatanın elden gitmeyeceğini hem yurtseverlere göstermesi hem süperlerin her türlü varlık ve gücüne karşın tarihin sahnesine yumruğu sıkılı, dişleri kenetli ve kan-ı revanda çıplak bedeni dimdik çıkıvermenin gizil gücüdür Kuvayı Milliye”4.
Kuvayı Milliye, yoksun, yoksul ve mazlum bir halkın ürettiği olağanüstü bir destandır demiştim. Bu destanı yaratan ve üretenlerin, direnişe kul olarak başlamalarına rağmen sonrasında yaman birer yurttaş; hilâfet ve saltanata taparcasına bağlı olanların sımsıkı cumhuriyetçi oluşlarının öyküleri yerel kongrelerde ve 23 Nisan 1920’de açılacak olan Büyük Millet Meclisi tutanaklarına adeta kazınmıştır. Meraklılar o tutanak ve zabıtlara mutlaka göz atmalıdır.5
Mondros’un metni karşılıklı askerî konumları saptayıp, donduran bir silah bırakma belgesi olmaktan çok, yeni paylaşımlara zemin hazırlayan, ilerisi için kalıcı sonuçlara yol açan siyasi belgedir. Bu belge ile Osmanlı İmparatorluğu, ruhunu teslim etmiştir.
Eğer Osmanlı İmparatorluğu’ndan 1923 Cumhuriyetine geçiş köprüsü TBMM’nin açılışıyla başlayan bir dönem ise bunun bir de prelüdü olmalıdır. İşte bu mayalanma ve hazırlanmadan oluşan prelüd aşaması olsa olsa Kongreler dönemi olarak adlandırılabilir.
Mustafa Kemal, vaktiyle İstanbul’daki iktidar çevresi dışında kalmış olmasından duyduğu hoşnutluğu şöyle dile getiriyordu: “Osmanlı Devleti, felâkete uğrayıp sarsıldıktan ve her şey çamurlar içine battıktan sonra dahi yapılan bu işlerde müspet hiçbir mana ve maksat yoktu. Esasen devirleri ayıran bir çizgi olmak gerekir. Şimdi çok memnunum ki, beni geçmiş işlere karışmaktan men etmişlerdir. Gerçekten insan yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı muhit içinde o devri sevk ve idare edenlerle hemhal ve bir kanaatte olursa aynı muhit ve devrin adamı olmaktan çıkmaz. Beni bu felaketten uzak kılmak (kalmak) için ellerinden geleni yapanlara teşekkür etmeği vazife sayarım”6. Mustafa Kemal Paşa’nın başka bir muhit ve devrin adamı olması ve ulusal tezleri netleştirmesi Anadolu günlerine rastlar. Burada temel belgeleri; Amasya Kararları ve Ta’mim7, Erzurum ve Sivas Kongre karar ve beyannameleri8 ve........
© soL
visit website