Cumhuriyet iktisadının halkçı – kamucu / devletçi taşıyıcı kolonları* (1913 - 17 Haziran 1938)
Merhaba.
Milli Mücadele’nin yoksulların zaferiyle taçlanması ve Lozan’da dünyanın bütün efendilerinin eşitlik dansına kaldırılmasını takiben kurulan Cumhuriyetimiz, 100. Yaşında.
Kutlu olsun, sonsuz olsun…
Ulusların, ulus devletlerin içerisinde 100. yılını kutlayan kaç devlet vardır. Ya da 100. Yılını kutlamış devletler o yılda neler yapmışlardır? Bu soruların yanıtlarını aramalı ve üzerinde çokça düşünmeliyiz.
XX. Yüzyılın başlarında, kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmin azgın saldırılarda bulunduğu, ateşle barutun adeta dans ettiği Birinci Dünya Savaşı köhnemiş imparatorlukların ve bu arada Osmanlı’nın da sonunu getirmişti.
İşte böyle bir zaman diliminde, emperyalist çıkarların kesiştiği bu coğrafyada, kendi köyünden öteyi vatan bilmeyen yoksulların ülkesi Türkiye’de kurulan Cumhuriyetimiz. Yani ateşle, barutla, kanla yazılan bir bağımsızlık destanı.
Özünde malî bağımsızlığın yattığı tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti.
***
Ben sunumumda, Cumhuriyet öncesinde filizlenmeye başlayan, Cumhuriyet ile adım adım uygulamaya geçen ve 1930’larda hâkim karakterine kavuşan ve de 1938’de İktisadi Devlet Teşekkülleri Kanunu ile taçlanan halkçı-kamucu-devletçi** uygulamalara satır başlarıyla değinmeyi planladım.
1. Unutmayalım ki, en geçerli tanıklık, tarihin tanıklığıdır ve Shakespeare’in “Bütün dünler yarınları aydınlatan fenerlerdir” sözü ve François Marie Arouet Voltaire’in*** “Tarih, kralların, generallerin çiftlikleri değil, ulusların tarlasıdır. Her ulus bu tarlaya geçmişte ne ekmişse onu biçer” sözüyle başlayalım.
2. Kamuculuk – devletçilik meselesi, İttihat Terakki dönemindeki hâkim iki siyasi çizgiden biri olan milli iktisat ve korumacılık tartışmalarına kadar geriye götürülmelidir. XVII. Yüzyıl Fransa’sının ünlü maliye bakanı Jean Baptiste Colbert'in (1616 – 1683) görüşlerinden esinlenen milli iktisat çizgisi, 1913 Kongresi ile netleşir. İttihat Terakki (İ.T.) “ya siyaset yapalım ya da askerlik” tezine karşı “siyaset de yaparız askerlik de” diyen ekibin kazandığı 1913 Kongresi ile birlikte artık siyasi bir fırka olmaya karar veriyordu.
3. İttihatçılara göre Osmanlı Devleti sözde bağımsızdı; kapitülasyonlar vb. iktisadi – mali engellerle vesayet altında tutulmaktaydı. Bu vesait-i düveliye’den kurtuluş özlemi, savaşa girişin temel nedeniydi. Diğer bir deyişle Birinci Dünya Savaşı İ.T. için bir anlamda kurtuluş savaşıydı. Savaş devletçiliği açısından önemli olan 1916 Kongresi idi. İktisadi sorunlar ve izlenen milli iktisat politikası ve sosyal devlet, Kongre’nin diğer gündem maddelerini oluşturmuştu.
4. 19 Mayıs 1919, bu topraklarda tarihsel süreçlerin tersine döndürüldüğü, akıl almaz olayların yaşandığı bir dönemin başlangıcıdır. Bandırma Vapurunun kazanını, 1789’un kardeşlik, eşitlik, özgürlük bilinci ateşlemektedir. Rota, 1917’nin emek kardeşliği ve emperyalizme karşı mücadelenin izlerini taşır. Parola: Ya İstiklal, Ya Ölümdür.
5. Mondros Mütarekesi ile ordu dağıtılmıştır. Umutsuzluk ve yılgınlık bütün toplumu adeta esir almıştır. Zira Osmanlı, 1914 – 1918 tarihlerinde yani Birinci Cihan Harbinde tam 1 milyon km2 toprak kaybetmiş; asker ve sivil nüfustan 4 milyona yakın yurttaşını da yitirmiştir.
6. Yabancılara verilen imtiyazlar (iktisadi ve malî - adlî - idari kapitülasyonlar). 1881 sonrası Duyun-u Umumiye İdaresi. Yani Genel Borçlar Yönetimi.
7. Adım adım işgaller ve bu işgalleri destekleyen “Cemiyetler”: Mavri Mira, Pontus, Kürt Tealî, Tealiî İslam ve İngiliz Muhipleri.
8. Ve bu arada Dünya... 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başı. 28 Haziran 1919’da imzalanıp, 10 Ocak 1920’de yürürlüğe giren Versailles Anlaşması’nın biçimlendirdiği uluslararası iş bölümü. İngiltere, kapitalizmin patronluğunu devretmekte zorlansa da çaresiz. Atlantik ötesinden ABD patronluk manevralarını sürdürüyor. Ve kıta Avrupası’nın iki mızmız çocuğu Almanya ve Fransa. Tüm bu emperyalizm tezgâhlarına direnen iki yoksul köylü ülkesi: V.İ. Lenin’in Sovyet Rusya’sı ile Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti.
9. Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nın ilk bölümünün başlığını hatırlarsınız değil mi? (1918 – 1919): Ateşi ve İhaneti Gördük…
10. Samsun’a çıkışı takiben… 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi, 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi ve 4 Eylül – 11 Eylül 1919 Sivas Kongresi: Manda ve Himaye Kabul Olunamaz!
11. Daha Büyük Millet Meclisi açılmadan önce “ne olacak bu memleketin hâli” diye kafa yoran bu toprakların çocukları farklı vilayetlerde 30 adet yerel kongre toplamışlardır.1
12. Bozkırın ortası Ankara’da Büyük Millet Meclisi: 23 Nisan 1920…
13. 1 Eylül – 8 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Birinci Doğu Halkları Kurultayı: Mazlum Milletlerin Emperyalizme Karşı Mücadeleleri Selamlanacak ve Desteklenecektir…
14. Takiben ya da 5 tam gün sonra yani 13 Eylûl 1920’de Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisine, Halkçılık Programı’nı takdim eder. Ve bu program 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun temelini teşkil edecektir. 18 Kasım 1920’de TBMM genel kurulunda okunan programın ilk 4 maddesi Anadolu Ajansı marifetiyle tüm ulusa ve diğer ülkelere de Halkçılık Beyannamesi adı ile duyurulacaktır. İki husus öne çıkar: TBMM Hükûmeti, emperyalizm ve kapitalizme karşı amansızca mücadele edecektir. Diğeri de ordu, sarayın değil Meclis’in ordusudur.
15. 16 Mart 1921’de kuzey komşumuz Lenin’in Sovyet Rusyası ile Moskova Antlaşması imzalanır. Bolşevik hükümetinin önerisi üzerine ilk defa “kapitülasyonsuz ülke” tanımı anlaşma metninde yer alır.
16. Reis Paşa Mustafa Kemal TBMM’nin 3. Yasama yılını açarken 1 Mart 1922’de o çok bilinen kritik ayrıntılarla dolu konuşmasını yapar: “(…) Efendiler, Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? (Köylüler sesleri) Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür (Şiddetli ve sürekli alkışlar). O halde herkesten çok bolluk, mutluluk ve varlığa hak kazanan ve buna layık olan köylüdür (Sürekli alkışlar). Bundan dolayı, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisat politikası bu önemli amacın sağlanmasına yöneliktir.
Efendiler,
Diyebilirim ki, bu günkü felâket ve yoksulluğun tek nedeni bu gerçeği ihmal etmiş olmamızdır. Doğrusu yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli yörelerine gönderilerek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp gereksiz yere harcadığımız ve buna karşılık daima onurunu kırdığımız ve hor gördüğümüz ve bunca özveri ve iyiliklerine karşılık nankörlük, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna indirmek istediğimiz bu ülkenin gerçek sahibi huzurunda bu gün büyük utanç ve saygı ile gerçek durumumuzu alalım” (Şiddetli alkışlar).”Kurulması tasarlanan Cumhuriyetin ilk ve geniş hedefi, köylüyü çiftçi yapabilmek olacaktır. Yüzyıllarca cenge gitmiş köylü, henüz çiftçi değildir. Üretici olmayı yani çiftçi olmayı öğrenememiştir. Demek ki yeni devleti kurabilmek, ileri gidebilmek ve tazelenebilmek için bu insanları, çiftçi yani üretici yapabilmek lazımdır ki, Cumhuriyetin yurttaşı olmaya doğru adım atması sağlanmış olabilsin. 1924’te de 506 sayılı Köy Kanunu çıkarılacak ve Cumhuriyet emin adımlarla köylere girecektir.
17. Yine aynı konuşmada Gazi Paşa, Tarımsal sanayiini güçlendirilmesinden hareketle geliştirdiği konuşmasında iktisat politikasının temel amaçlarının da ipuçlarını belirterek “devletleştirme” den de ilk olarak bahseder...
Efendiler,
Artık engelsiz ve bağımsız bir hayata atılan Türkiye için, ekonomik yaşamı boğmakta olan kapitülâsyonlar yoktur. (Şiddetli alkışlar)
Ve olamaz. Ekonomik yaşamımızın belirli amaçlara yöneltilmesi ve süratle gelişmesi ve yükselmesi için alınacak önlemler içine ülkemizde Avrupa rekabeti yüzünden yok edilmiş ve şimdiye kadar gelişmemiş olan tarımsal sanayimizi güçlendirip, modern ekonomik araçlarla donatmayı önemle göz önünde bulunduracağız. (İnşallah sesleri)
Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir.
Ekonomik politikamızın önemli amaçlarından biri de genel yararı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve iktisadi teşebbüslerin mali kudretimizin ve teknolojimizin izni oranında devletleştirilmeleridir.
18. 9 Eylül 1922’de Milli Mücadele, Yoksulların Zaferi ile sonuçlanmış, İngiltere taşeronluğundaki emperyalizmin maşası Yunanistan Kuvvetleri Ege’de denize dökülmüştür.
19. “Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz” .2
20. İki tam gün sonra, 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalanır. Gazi Paşa, 16 Ekim'de Bursa'ya gelir. 17 Ekim'de "yeni devrin" siyasal kararlarının sahibi olduğunu da Bursa'dan ilân etmeye başlar: “Muhterem Bursa Ahalisi' ne. Memleketin kaynaklarının genişliği, aklın emek ve kabiliyeti ve orduların süngülerinin, barış vaktinde de her türlü neticeleri elde edeceğini söyler. Üç buçuk sene süren askerî çarpışmadan sonra ilim bakımından, eğitim bakımından, iktisadiyat bakımından mücadelelerimize devam edeceğiz ve eminim ki bunda da başarılı olacağız. Fabrikacı olacağız, sanatkâr olacağız. Bundan sonra düşüncelerimizi hep bu konularda yoğunlaştıralım.” der.
21. İstikamet; fetih devletinden, iktisadi devlete; hâkim siyasi rejim de, tek kişinin egemenliğinden halkın egemenliğine doğrudur.
22. Mudanya Mütarekesi’ni imzalayan kahraman kurmay subay İsmet Paşa başkanlığında Türk Heyeti, 5 Kasım 1922’de Ankara’dan Lozan’a doğru yola çıkar. Lozan’ın ikinci milli mücadele kadar çetin geçeceği tahmin edildiğinden heyet başkanı tartışmasız İsmet Paşa’dır.
23. Takvimler 6 Aralık 1922’yi göstermektedir. Lozan’da görüşmeler hemen hemen yeni başlamıştır. Gazi Paşa, Ankara matbuatı aracılığıyla, halkçılık umdesine dayanan ve Halk Fırkası adı ile maruf bir siyasi parti kuracağını açıklar.
24. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 14 Ocak 1923’te Ankara’dan bir tren yolculuğuna çıkar. Tren hattındaki bütün istasyonlarda halk ile buluşur. Eskişehir, İzmit, Bursa, Balıkesir, Alaşehir, Akhisar, Manisa ve İzmir. Bu buluşmalarda; Lozan’daki gelişmeler dâhilindeki görüşlerini bildirir. Ayrıca Şubat ortalarında İzmir’de toplanacak Türkiye İktisat Kongresi hakkında kitleleri dinler ve onlara açıklamalarda bulunur. Gözden kaçırılmaması gereken husus, bu seyahatin kapsadığı coğrafya harp sahasıdır. Ve ordu birlikleri de bu arada teftiş edilmektedir.
28 Ocak 1923’te İzmir’e gelen Gazi, 2 Şubat 1923’te beş yüzü aşkın kadınla bir araya gelerek 6,5 saat hasbihal eder: Kadınlar Kongresi. Mustafa Kemal Paşa: “Şuna kani olmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir”.
25. 9 Eylül 1922’den tam 5 ay sonra üzerinde hâlâ büyük yangının izleri olan İzmir’de,17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında Türkiye İktisat Kongresi toplanır. Türkiye’nin o dönemdeki bütün yaratıcı ve üretici güçleri kongrededir: Çiftçiler, Tüccarlar, Sanayiciler, İşçiler. Kongre, Erzurum Kongresi kadar, Sivas Kongresi kadar mühimdir. “Milletimiz Artık Mazisinden Değil, İstikbalinden Mesuldür” şiarı Kongre’nin temel düsturudur. Kongre’de tam 302 adet karar alınır. “Çalışkanlar diyarı” – “İktisat Programı” – “Planlı Çalışma” – ve “Kılıç – Saban İkilemi”.
26. Kongre bittikten yaklaşık 1 ay sonra, 8 Nisan 1923’de Gazi Mustafa Kemal Paşa bu defa Dokuz Umde........© soL
visit website