menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Aşk, direniş ve ‘68’

14 0
09.10.2025

Zülfü Livaneli, ünlü bir müzisyen, yazar ve politikacıdır. Bizim kuşak kendisini öncelikle bir müzisyen olarak tanıdı, şarkılarından çok etkilendi. Livaneli daha sonra edebi tarafını ortaya koydu, kitaplar yazdı. Bu arada bir süre de politika ile uğraştı, milletvekili oldu.

Bu yazımızda Zülfü Livaneli’nin son çıkan romanı, “Bekle Beni”den (Can Yayınları, Eylül 2025) söz edeceğiz. Livaneli, 68 kuşağının bir bireyi, 12 Mart 1971 askeri darbesi sürecinde gözaltına alınıp tutuklanmış ve bir süre cezaevinde kalmış. O nedenle romanında cezaevi koşullarını çok iyi yansıtıyor.

189 sayfalık kitabın nerdeyse 100 sayfası cezaevi süreciyle ilgili. Roman kahramanı Selim’in gözaltına alınması, hapishaneye gelişi, işkence olayları, cezaevindeki günleri, eşi Leyla ile mektuplaşmaları, “Bekle Beni”nin büyük bir bölümünü oluşturuyor.

Zülfü Livaneli ile aynı kuşaktanız, yaşlarımız çok yakın, Livaneli 1946, ben de 1948 doğumluyum. Zülfü’nün romanında özellikle hapishane süreçleriyle ilgili anlattıklarına ben de kişisel yaşanmışlıklarım üzerinden kısaca değineceğim.

Şöyle ki ben de 12 Mart darbesi sürecinde 2,5 yıl cezaevinde kaldım, ünlü Ziverbey Köşkü’nde işkence gördüm. Kitaptaki sahnelerle kendi yaşadıklarımı yan yana getirip bir anlamda Zülfü Livaneli’nin romanının gerçekliğini ortaya koymaya çalışacağım…

“Beni Bekle” romanı, bir aşk hikayesiyle başlıyor. 17 yaşındaki Selim, ruhu fırtınalarla dolu bir genç, Leyla isimli bir albayın kızına “vuruluyor”. Lisede aynı sınıfta okuyup bakışmalar, Selim’in Leyla’ya yönelik duyguları, bir mektupla buluşma eylemine yol açıyor.

Leyla ise, babasının subay olması nedeniyle kurallara bağlı, disiplinli bir ailede yetişmiş, önce çekingen davranıyor, sonra buluşmalar başlıyor. Zülfü Livaneli, bu aşkın başlangıcını lirik satırlarla anlatıyor.

Neyse ailelerinin onayı ile Selim-Leyla aşkı, daha ciddi bir sürece evriliyor. Bu arada “evlilik aşkın mezarıdır” tartışması da Selim’in kafasında var, mektubunda Leyla’ya bu görüşten söz ediyor ama “evliliğin aşkı öldürmeyeceğine olan inancını da” belirtiyor.

Sonuçta Ankara’da evleniyorlar ve bir süre sonra Zeynep isimli kızları doğuyor. Ancak bu iki aşık, bir ayrılıkla karşı karşıya. Selim, askerlik hizmetini yapmak zorunda.

Selim, Sivas’ın ayaz ve çok soğuk olan Temeltepe’de askerlik hizmetine başlıyor. Livaneli, bu süreçte Selim’in askerlikte çektiği sıkıntıları, ıslak çarşaflarla yatışını anlatıyor. Roman kahramanın hastalanması, hastanedeki süreçler ve nihayetinde askerliğin bitişi.

Selim, askerlik sonrası yazarlık tutkusunu geliştirmeye çalışıyor, öyküler yazıyor. Bu arada Türkiye’nin 1970’ler atmosferinde çalkantılı günleri, öğrenci hareketleri, çatışmalar, grevler, eylemler, romanda kısa da olsa yansıtılıyor.

12 Mart 1971 muhtırasıyla birlikte ülke askeri bir darbe sürecine giriyor. Ve muhtıra sonrası bir gün, Selim’lerin evlerine polis baskını oluyor. Evde aramalar, küçük kızı Zeynep’in önünde babası Selim’in gözaltına alınması.

Selim, gitmeden önce Leyla’ya son bir kez sarılıp kulağına “Güçlü ol, bu da geçecek” diyor…

Zülfü Livaneli, askeri darbe sürecini anlatırken devletin ve de onun güvenlik gücü ordunun........

© soL